Sarı başaklı, oldukça 'sıcak kanlı ' bir yaz mevsimini geride bırakmak üzereyiz…Gökyüzü her an gri bir şapka giyebilir…

Ağaçların bütün bir yaz bahardan beri kavuştukları ve gözü gibi baktıkları yaprakları ile vedalaşma fasılları başladı bile…

Her bir esinti estiğinde, anasından koparılan çocuk gibi havada ağır çekimde süzülerek yerle buluşmakta sararan yapraklar…

Hiçbir kimse ne anasından ne çocuğundan ayrı kalsın…

İnce sızı haline gelmesin zoraki ayrılıklar…

Aileler parçalanmasın bi daha…

Çocukların o nur yüzlerine  hüzün yakışmıyor…

***

Çöpçünün sık sık artık küreğine sararmış yapraklarından anlıyoruz ayrılık ve hüzün vaktinin geldiğini…

Ağaçlar için, orman için…

Kuşlar için…

Dağın en üst yamacına konuşlanmış bizim ahlat ağacının şimdilik öyle bir niyeti yok gibi… Dikenli dallarında halen yaprakları olduğu gibi duruyor…Bu yıl da yine oldukça iyi meyve vermiş..

 Halen o meyvelerden daha  dökülmeyenleri var dallarında…

Dorası (Tepesi)  meyve olan ahlat ağacının dibi de hasır gibi olgunlaşmış , göynümüş meyvelerle dolu…

Karıncalar ile birlikte kardeşçe paylaşıyorum o göynümüş insanın ağazını kamaştıran  mayhoş tatlı ahlat meyvesini…

Arka planda yamacın en tepesinde sanki yamaca çökecekmiş gibi duran sarp dağ kayasının üzerinde heybetli kartal kavis çiziyor…

Kartal en yüksekte…

Ulaşılmaz derecede…

Ondan üstünde pamuk gibi bulutlar, yel ve masmavi gökyüzü var…

Belli ki aşağılarda bir yiyecek emaresi arıyor ordan süzüyor… kayalıklardaki ailesine yiyecek götürme niyetinde…

***

Günler yazın ortasındaki gibi uzun değil artık…

Gündüzleri sıcak oluyor belki, ama geceleri artık daha bi serin…

Çiy düşüyor gece dışarıda kalan her şeyin üzerine…

Gecenin yarısı bile sırılsıklam bu yüzden…

Güneşin bile sanki batmak için acelesi var gibi, ufuktaki denizin içinde kaybolup gidiveriyor…

Güneş gidince, Ay olanca güzelliği ile doğudan beliriveriyor, kayalık dağın ardından…Akşam yıldızı da yerini almış, koyu maviye dönüşmekte olan gökyüzünde…

Ahlat ağacının altı daha bi serin sanki…

 Hava değişime uğruyor birden…

Kayalık altındaki çam ormanından bir baykuşun sesi duyulmaya başladı…

Yüksek irtifadaki uçaklar gece mavisine dönüşmeye başlayan gökyüzünde beyaz dumanlarını bırakarak ilerliyorlar ufka doğru…

Ahlat ağacının altı iyice serinledi… Hemen yanıbaştaki çalılıkların arasında bir çıtırtı duyuluyor…

Gündüz sıcakta yuvasındaa uyuyan bir kirpicik gece avına çıkıyor anlaşılan, sivri burnunu yere yakın tutarak yavaş yavaş ilerliyor…

Böğürtlen çalısının bir yerinde önce bir cırcır böceği arkasından iki, üç, dört ve bir çok oldu. Hepsi birden akşam konserine başlıyorlar…

“Cır..cır…cır…cır…”

Burada akşam oldu…

Ahlat ağacının altında artık oturulma zamanı geçti…

Burası dönüşüme uğradı.

 Bir hamle ili kalkmak isterken bana yakın olan cır cır böceği sustu…

Ya korkusundan , ya da saygısından…

Bende ona saygı duydum…

Biraz uzaklaşınca gene devam etti konserine…

Dağ yamacında akşam oldu…

Dağ yeli de kendisini hissettirmeye başladı…

Gökyüzünde Ay’ın etrafında artık iri iri yıldızlar da vardı…