Hayatta, para ile satın alınamayacak ve fiyatı belli olmayan bazı değerler vardır. Bu değerleri matematik bilimiyle hesaplayamaz ve hiç bir surette para ile ifade edemezsiniz.

Karşılığı para olmayan değerler, kasada değil gönülde saklanır. Hayatlarını sadece para ve maddiyat üzerine kuranların bunu anlamaları asla mümkün değildir.

"Fiyat" bir nesnenin ya da hizmetin maddi karşılığıdır. "Değer" ise, kıymeti para ile ölçülemeyen manevi bir boyuttur. Örneğin sevginin, dostluğun, hayallerin, ya da sıcak bir gülüşün fiyatı olmaz, olamaz.

Söyler misiniz bana, hangi mutluluğu parayla satın alabilirsiniz?

Dostlarınızla hoş bir sohbet eşliğinde içtiğiniz sıcak bir çayın değeri ne kadardır?

Ya da, ihtiyaç sahibi bir garibana verdiğiniz 100 liranın gerçek değerini ölçmek mümkün müdür?

Başını okşadığınızda mutlu olan bir çocuğun yüzündeki gülümsemenin fiyatını ölçebilecek para icat edilmiş midir?

Başta da dediğim gibi, bazı şaylerin değeri para ile ölçülemez, satın alınamaz, maddiyatla ilişkilendirilemez. Tıpkı, insanlığın yararına bir icat yapmak, adaletle hükmetmek, bir eser meydana getirmek gibi. Bu değerleri para ile ölçmeye ve hatta satmaya kalkmak, neredeyse bir cinayete eşdeğerdir.

Oscar Wilde, "Bazı insanlar her şeyin fiyatını bilirler, ama hiç bir şeyin değerini bilmezler," demiştir.

Fiyatı belli olmayan değerlerden biri de mağdur, yoksul ve mazlumlara yapılan yardımlardır. Dinimizde sadaka olarak adlandırılan bu müessesede kesin olan tek şey, veren elin alan elden üstün olduğudur.

Sadaka, sevaptan başka herhangi bir karşılık beklemeden, sırf iyilik niyetiyle yapılan hayır çeşitlerinin dinimizdeki ortak adıdır. Aslında, Allah'ın rızasını kazanmak için yapılan her şey sadakadır. Güler yüz ve tatlı sözden tutun da, bir yetimin başını şefkatle okşamaya varıncaya kadar her şey sadakadır.

İster dayanışma, ister yardımlaşma, isterse de başka bir ulvi gaye için olsun, sadaka vermek gönül işidir ve kesinlikle zenginlikle alakası yoktur.

Nice zenginler vardır ki, sadaka vermek gibi bir sevaptan mahrumdurlar. Çünkü, gönül fukara ise akıl ukela olur ve el cebe gitmez. Halbuki, hiçbir servet gönül zenginliğinden daha yüce değildir...

Sevgili Okurlarım,

Sadaka vermek insanlara mahsus bir hasletmiş gibi düşünülse de, devletlerin ya da milletlerin de sadaka cinsinden iyiliklerinin olabileceğini hiç düşündünüz mü?

Fertler için büyük mükafatları bulunan sadakanın, devletler için de benzer faydalara sahip olduğunu söylemek gerekir. Yani, devletlerin veya milletlerin de sadakaları vardır. İlk bakışta garip gelen bu durumun dünya ve Türk tarihinde pek çok örneği bulunmaktadır.

Zulme maruz milletlerin imdadına koşmak sadaka değil midir?

Din, dil, ırk ve renklerine bakılmadan, zor durumda kalmış ülke ve milletlerin yardımına koşmak sadaka değil midir?

Ülkemize sığınmış mültecilerin karınlarını doyurmak ve onlara barınma imkanı sunmak sadaka değil midir?

Pandemi nedeniyle içinde bulunduğumuz sıkıntılı günlerde gönül coğrafyamızda yer alan kardeşlerimize gönderilen tıbbi malzeme yardımları sadaka değil midir?

Hiç şüphesiz ki, büyük devlet olmanın göstergelerinden biri, alan elden ziyade veren el olmaktır.

Konusu gelmişken belirtmem gereken bir husus, devletimizce aslında bizden daha zengin olan ABD gibi, ya da ilişkilerimizin dostane olmadığı Ermenistan gibi ülkelere gönderilen tıbbi malzeme yardımlarının durumudur. Pek tabi ki bu gibi ülkelere yapılan yardımların gayesi ile, ihtiyaç sahibi ülkelere yaptığımız yardımların gayesi aynı değildir.

Bu ülkelere yapılan yardımlar, uluslararası politika alanında ince bir siyasetin gereği olarak "dayanışma" kabilinden yapılan yardımlardır. Bu yardımları eleştirenlerin, söz konusu hususu gözden kaçırdıklarını düşünmekteyim.

Sözün özünü, Osmanlı padişahı Ertuğrul Gazi’nin annesi Hayme Ana’nın oğluna verdiği şu nasihat ne güzel özetlemektedir;

“Büyüklük dermekle, ağalık ise vermekle olur”

İçinde bulunduğumuz sadaka ayında, gönül zenginliğimizi fiiliyata döken kullardan olmamız dileğimle,

Esen Kalın...