CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun '18 yıllık iktidarınız boyunca bir adet ama bir adet devlet fabrikası yaptınız mı?' diyerek Katar'lılara 1 kuruş alınmadan devredildiğini ileri sürdüğü tank fabrikası üzerinde yüklendiği Başkan Erdoğan'ın 'O zat' diyerek cevap verirken benim de Siyah Beyaz isimli gazetecilik yaptığım Kocaeli'ndeki SEKA Kâğıt Fabrikasını ne ettiklerini anlatıyordu.


Evet, sıkıyönetim uygulamalarına rağmen düşmeyip, arttığı belirtilen ve bana göre gripal bir vakadan öte bir şey olmayan ama abartılarak ekonomiyi başta olmak üzere insanlar öldüren pandemiden daha ağır bir olay olan 99 Marmara depremi öncesi eski adı İzmit yeni adı Kocaeli olan kentin ilk 3. günlük gazetesini hazırlayıp, İstanbul Avcılar'da bulunan Uzanlara ait matbaada baskıya götürüp, getirirken yanı başında geçip, kokusundan burnumuzun direği kırılsa da ekmeğimizi kazandığımız gazetemizin ham maddesi olan kâğıdı kendi ülkemizde, ayağımızın dibindeki SEKA'dan almanın ucuzluğunu yaşıyorduk.


Büromun denize bakan yönündeki pencereleri açamasak da 'Orda da bir köy, pardon bir kâğıt fabrikası var. Oda devletin, bizim fabrikamız' diyorduk. Ve ülkenin her yerinde olduğu gibi bu kentte de birçok devlet fabrikasının  bulunduğu o dönemlerde 'özelleştirme' adı altında satılıp, yok edilen birçok devlet fabrikası ya da tesisi arasında bulunan SEKA'yı anlatan başkanı dinlerken aklıma başkanın işaret ettiği alanda ortadan yok edilen SEKA'nın yerine ne yapıldığını anlatırken bir arkadaşın hala bana gülmesini hatırlıyordum bende bir kez daha gülüyordum.

Çünkü Başkan Erdoğan'ın nasıl ortadan kaldırdıklarını öve öve anlattığı SEKA Kâğıt fabrikasının bulunduğu alana yapılan, bugün hemen her kentte yapılmaya başlanan ve adı Millet Bahçesi, işletmeleri ise ya belediyelerce ya da valiliklerce yapılan alanlar olduğunu anlatırken benim bir süre önce başkanın bahsettiği alanda misafir ettiğim arkadaşımın Ayasofya, Libya, Akdeniz ve Ege'den başlayıp, Kafkaslara kadar uzanan dış politikamız dolayısıyla gün geçtikçe tepki dozunu arttıran ve yeni ambargo, önemler alacağını işaret ettiği Avrupa Birliği'nin çekici gücü Fransa'dan gelmişti.
Ve Avrupa'yı olduğu gibi oradaki tesisleri görüp, yapılanların nasıl doğru olduğunu uzun uzun bana anlatan bu arkadaşın kendiside Fransa'da bir süre lokantacılık yaptığını ama oradaki birçok iş gibi lokantaların da buradaki gibi olmadığını anlatırken bunun nedenini sorduğumda bana gülümseyerek dönen arkadaşımın cevabı yediğimiz yemeği ve misafir ettiğim tesisin yanı başındaki körfez deki balık tutmaya çalışan gemi ve kayıkları gösteriyordu.


Çünkü başkanın nasıl ortadan kaldırıp, yok ettiklerini anlattığı alanda yapılan ve bir haylide lüks ve fiyatları uygun olan belediyenin işlettiği restoranın adının ve verdiği yemeklerin hiçte bu manzaraya, alana uygun olmadığını anlıyordum, arkadaşımın bana anlattıkları ile..
Adı, Antikköfte olan deniz kenarındaki Kocaeli Büyükşehir Belediyesine ait köftesi bol restoranın 'köfte değil, balık satması gerekmez mi?' diyen arkadaşımın beni Fransız eden gülümsemesi karşısında dona kalmış ve ülkedeki yatırım diyen anlayışın bu ülkeyi iyi yönetiyoruz var olan demokrasiye, insan haklarına, adalete, hukuka yapılan yanlışlarından dönülmeye çalışıldığı belirtilen şu günlerde onca yanlışın sadece birisinin de bu olduğunu da anlamıyor değildim.


Kısacası sahil kenarında genellikle balıkçı restorantları, yeşillikler içinde çay bahçelerinin, dinlenme alanlarının olduğu dünyanın tam tersi bizdeki demokrasi anlayışına benzer bir durumun yaşandığını anlatan Fransa'dan ülkeme gelip, 'lüks, deniz manzaralı' denerek yapılan konutlardan birinin kendisine köftelenen daireyi alan konuğumun anlattıkları ile ülkemdeki özelleştirmelerin de SEKA Kağıt Fabrikasının Sekapark yapıldığı gibi İzmit/Kocaeli'yle komşu olan Adapazarı/Sakarya tank fabrikasını Katarlara bir kuruş almadan devretmeye ve 4 yıl önce işe alınıp, bugün 'pardon siz işçi olma şartlarına uygun değilsiniz' denip, kış ve pandemi dönemin de işten atılarak işsiz bırakılan 57 Köydes işçinin akıbetine benziyor..