Uzaktan eğitimin tartışıldığı ve bazen sertçe eleştirildiği bu günlerde, aslında hızlı bir dijital dönüşümün  içinde olduğumuzu fark ediyorsunuzdur.  Covid-19 pandemisinin de tetiklediği bu dönüşüm, aslında 2000'li yıllarda başladı sayılır. Sayılır diyorum çünkü, bir şeyin icadı ile başladığı yazılan tarihsel çağlardaki gibi, bir icadı milat olarak almak, günümüzde çok zor.  Devrim diye anılan bir çok yeniliğin bir kaç yıl içinde unutulduğuna şahit olabiliyoruz. Bu durumda  dijital devrimde yer alan enstrümanların hayatta kalma süreleri, onların tarihteki yerini belirleyecektir diyebiliriz.

Daha  eskilere gitmeden  90'lı yıllardan günümüze kadar eğitimde kullanılan teknolojiye bir göz atalım.

1990 - Şanslı okulların bazılarında tepegözler,  slayt makinaları, data show'lar ve elektronik daktilo'lar  yer aldı. Yönetim işlerinde kullanılmak üzere  birer ikişer masaüstü bilgisayarlar temin edildi. Daktilodan bilgisayar ve nokta vuruşlu yazıcılara geçiş o zamanlar bir devrim olarak kabul edildi. Bu yıllarda  kullanılan  ortalama bir bilgisayarın teknik özellikleri şöyleydi: 80286 -386 işlemci, 1 MB  RAM, 14" monochrome ekran, 3,5" disket sürücüsü ve MS-DOS işletim sistemi. Harddisk denen aygıt ise opsiyonel olarak alınmakta ve varsa bile 40 MB'lar düzeyinde  kapasiteye sahipti. Bazı üniversitelerde bilgisayar kullanımı dersleri ve Basic, Pascal, Fortran gibi programlama dilleri öğretilirken, klavyeye dokunmadan bilgisayar derslerinden geçen öğrencilere çokça rastlanırdı. 

1995 - Bazı proje okullarına bilgisayar laboratuvarı kurulmaya başlandı. Bilgisayarların bir birleriyle yerel bağlantısını yapmak için onlarca disketten oluşan network yazılımları kullanıldı, yerel ağlar kuruldu. Öğretmen bilgisayarları server olarak kullanıldı. Öğretmenin öğrenci bilgisayarlarını kontrol edebilmesi önemli bir yenilik sayıldı. Komut ezberlemeye dayalı MS-DOS işletim sisteminden MS-Windows dönemine geçildi. Artık bilgisayarı kullanmak için onlarca komutu ezberlemeye gerek kalmadı. Windows 3.1 sürümüyle mouse ile açılan pencereler ve menüler dönemi başladı. Bu olay devrim sayıldı. Ancak birçok okul müdürü "bozarlar diye" bilgisayarları öğrencilere kullandırtmadı. Antistatik gri toz örtülerinin altında bekletilen bilgisayarlar 4-5 yıl içinde hurdaya ayrıldı. 

 2000 - Neredeyse her büyük okulda bir bilgisayar laboratuvarı kuruldu. Okullara çevirmeli modemlerle internet bağlantısı sağlandı. Değişik isimlerle anılan projeler kapsamında eğitim kurumlarında bilgisayarlaşma süreci hızla devam etti. Buna rağmen okullarda bilgisayar kullanımı sınırlı kaldı. Bazı zorunlu derslerin bilgisayar ortamında işlenmesi projesi hayata geçirilemedi. Bilgisayar sınıflarındaki eğitim,  haftada ikişer saatlik temel bilgisayar kullanımı dersleriyle sınırlı kaldı. Öğretmenlerin klasik sınıftan kopması ve kara tahtadan ayrılması, güçlü dirençler nedeniyle yönetilemedi. Yeterince teknik destek sağlanamayan bilgisayar laboratuvarları verimli kullanılamadı, çöktü. Bilgisayardan projeksiyon cihazı aracılığı ile sunum yapmak ve ders anlatmak daha çok tercih edildi. Projeksiyon cihazları hızla yaygınlaştı. 

2005 - Artık bilgisayar laboratuvarlarının işlevselliğinin olmadığı anlaşılınca "akıllı tahta" arayışına geçildi. Bu defa teknolojide öncü olduğunu kanıtlamaya çalışan okullarda, projeksiyon cihazı ile etkileşimli çalışan 1. nesil akıllı tahtalara geçildi. Özel okulların tanıtımlarında akıllı tahtalar da yerini aldı. 

2010 - İnternet hızı artırıldı. ADSL, VDSL bağlantılarla interaktif yazılımlar kullanılmaya başlandı. Derslere yönelik üretilen içerikler İnternet dünyasında yerini aldı. Okullara interaktif eğitim destek paketleri alındı. Ancak bilgisayar laboratuvarlarının güncellenme sıklığı yazılım güncellemesinin gerisinde kalınca  büyük bütçelerle alınan eğitim destek paketlerinden yeterince yararlanılamadı. Aynı yıl başlatılan FATİH Projesi ile 2. nesil akıllı tahtalara geçildi. Yeni akıllı tahtalarda projeksiyon yerine dokunmatik geniş ekranlı paneller kullanıldı. Akıllı tahtalara hızlı internet bağlantısı yapıldı. Proje bir kaç yılda okulların büyük bir kısmına uygulandığı için öğretmenlerin  sisteme adapte olmaları kolaylaştı. Klasik tahta ve tebeşirden kopmak istemeyen öğretmenler  de düşünülerek  yeni nesil akıllı tahtanın üzerine sürgülü kara tahta yerleştirildi. Aynı proje kapsamında her öğrenciye tablet dağıtılması için büyük harcamalar yapıldı. Ancak dağıtılan tabletler kontrolden çıkınca öğrencilerin zaman kaybına neden olundu. Çocuklarda teknoloji bağımlılığı tartışılmaya başlandı. 

2015- Dershanelerin kapatılması ile online derhsane kavramı kullanılmaya başlandı. Uzaktan verilen özel derslerin yüz yüze verilen dersler kadar etkili olup olmadığı tartışıldı. Cep telefonlarının büyük bir kısmı akıllı cihazlara dönüştü. 4G Teknolojisinin yaygınlaşması ile mobil uygulamaların sayısı her geçen gün arttı. Online test, online sınav kavramları anlam bulmaya başladı. TOEFL gibi sınavlar e-sınav salonlarında yapılmaya başlandı. MEB, illerde e-sınav salonları kurarak teorik ehliyet sınavı gibi bazı sınavları randevu sistemiyle bu salonlarda yapmaya başladı.

2020- Mart 2019'a geldiğimizde Covid-19 pandemisi nedeniyle dünyanın bir çok ülkesinde yüz yüze eğitime ara verildi. Öğrenci ve veliler kısa sürede Zoom gibi e-class sistemleriyle tanıştı. MEB,  EBA TV programlarını daha aktif kullanmaya başladı. Uzaktan eğitimin senkron ve asenkron olanları karşılaştırılmaya başlandı. Bazı eğitimciler dijital sisteme yüklenen içeriğin öğrenci tarafından serbest zamanlarda takip edilmesinin yeterli olacağını savunurken bazıları da, yüz yüze eğitime benzerliği nedeniyle senkron derslerin daha etkili olacağını ileri sürdü. Canlı derslerde yanlışlıkla ev halleri  paylaşıldı. Yol kazaları oldu. Canlı derslerde öğrencinin aktivitesi ve derse katılımı sınırlı kaldığından öğretmenler eskiye nazaran daha çok yoruldu. Dersi kaynatma geçmişte kaldı. 

2021 yılına girmeye hazırlandığımız bugünlerde ise uzaktan eğitim şartlarında  özel okulların hayatta kalıp kalamayacağı tartışılmaya başlandı. Milli Eğitim Bakanlığı, özel okulların kriz ortamında  korunması için kayıt ve nakilleri kapatarak geçici çözümler bulmaya çalışsa da, velinin özel okulu tercih etmesi için daha ikna edici çözümlere ihtiyaç olduğu bir gerçek. Belki de özel öğretim kurumlarının hayatta kalma refleksi, onları yeni yöntemler bulmaya zorlayacaktır.  Ancak  süreci takip etmeyenler için durum pek de iç acıcı gözükmüyor. Buna rağmen gidişat gösteriyor  ki, uzaktan eğitim günümüzün ve geleceğin yükselen değeri olma yolunda ilerliyor. Buna paralel olarak uzaktan çalışma hayatımızda yer etmiş, e-ticaret fiziki ticaretle yarışır hale gelmiştir. Önceleri sınırlı sayıda kurum tarafından uygulanan uzaktan eğitim , günümüzde dünyaca tanınan üniversitelerin sunduğu alternatiflerden biri haline gelmiştir. Artık neredeyse her üniversitenin bir UZEM'i bulunmakta ve sertifika programlarından yüksek lisans, doktora programlarına kadar uzaktan katılım imkanı sağlanmaktadır.

Pandemi döneminde Milli Eğitim Bakanlığınca da uzaktan eğitimin yüz yüze eğitimle eşdeğer kabul edildiği dikkate alındığında, aslında çocuklarını özel okula gönderen velilerin endişe etmelerini gerektirecek bir durum söz konusu olmamalıdır. Yani yüz yüze eğitim zamanında, özel okulun tercih edilme nedeni ne ise, aynı neden uzaktan eğitim dönemi için de geçerlidir. Bana göre bu tercihin en  büyük nedeni  eğitim kalitesidir ki, özel okullar varlıklarını sürdürebilmek  için kaliteye önem verecek ve farklarını  ortaya koyacaklardır. 

Başlangıcı ve sonu tam olarak belli olmayan dijital dönüşümün   gereklerini yerine getirenler ve hızlı hareket  edenler kazanacak, eskiyi ve geçmişte kalanı yaşatmaya çalışanlar ise kaybedeceklerdir. Kısacası pandemi bitse dahi, artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak ve  fiziki yatırımlar kadar e-yatırıma, e-dönüşüme yönelenler kazançlı çıkacaktır.