Malum virüs sürecinde, uzun süre evlerimizde  neredeyse hapis hayatı yaşadık. Bu sıkıntılı günlerde vakit geçirmenin en kolay yollarından biri ise, televizyonda film ya da dizi izlemek oldu. Korona sebebiyle askıya alınan film çekimleri yüzünden televizyonlardaki tekrar dizilerine mahkum kalmışken, imdadımıza Netflix denen dizi ve film platformu yetişti.

Netflixin sunmuş olduğu zengin film ve belgesel yelpazesinde, daha önce izlemediğimiz veya izleyemediğimiz yerli ya da yabancı filmleri bolca izleme imkanı bulduk.

Ne yalan söyleyeyim, tanıdıklarımdan bu platformda yayınlanan dizi ve filmlerle ilgili duyduğum muhabbetlerin tesiriyle olsa gerek, ben de Netflixe abone oldum ve bu süreçte iki yüzün üzerinde dizi ve sinema filmi izledim.

Bildiğiniz ya da tahmin edebileceğiniz üzere, televizyonlarda ya da sinemada izlediğimiz dizi ve filmlerin çok büyük miktarlara ulaşan parasal maliyetleri bulunmaktadır. Yine bildiğiniz gibi, bu filmleri yapanların genel manada beklentileri, büyük reytingler elde edip, çokça paralar kazanmaktır. Yani, dizi ve sinema işi bir nevi ticarettir.

Şimdi sizlere şu soruyu sormak istiyorum;

Çekilen bütün filmlerin tek gayesi para kazanmak mıdır? Ya da, maddi manada zarar edeceğini bile bile çekilen filmler de var mıdır?

Soru saçma gibi görünse de, cevabımız pek tabi ki "Evet vardır" olacaktır.

Bunun böyle olduğunu, en son izlediğim biri Amerikan, diğeri de İsrail yapımı iki dizide iyice anlamış oldum. Netflixte halen gösterimde olan Amerikan yapımı "Homeland" ve İsrail yapımı "Fauda" isimli dizileri izleyince, inanın Amerikanın Ortadoğuda ve İsrailin Filistinde yaptıkları insanlık dışı ve şeytani eylemlerine "az bile yapmışlar" diyesi geliyor insanın. Filmleri izlerken girdiğiniz atmosfer içerisinde, farkında olmadan Amerikalıları ve İsraillileri masum, asıl zulme uğrayanları da hain ve zalim gözüyle bakmaya başlıyorsunuz.

Söz konusu dizilerin algı oluşturmaya yönelik diziler oldukları gayet açık. Fakat, bunlar ve benzeri dizilerdeki bilinç altı mesajlarını çözmenin her insan için çok da kolay bir iş olmadığını söylemekte fayda var.

Bunları çözebilmek, daha doğrusu film içindeki filmi görebilmek için, belli bir yaş ve akıl olgunluğuna sahip olmak gerekmektedir. Bu nedenle, özellikle çocuk yaştaki izleyicilerin bu tür filmlerdeki tuzaklara aldanmamaları imkansız gibi birşeydir.

Aslında söylemek istediğim şey şudur;

Televizyon dizileri ya da sinema filmi yapımcıları her zaman sadece reyting kaygısı ve para kazanma arzusuyla film çekmiyorlar.

Bazı devletler ve gruplarca ısmarlama çektirilen bir takım dizi ve filmlerin amacı, maddi kazançtan ziyade mesaj kaygısı ve algı oluşturmak olabilmektedir. Bu gayelerle çekilen filmler, öyle ya da böyle, kitleleri etkilemekte, biçimlendirmekte ve manipüle etmektedir. Bu tür filmleri çekenler, kendi dünya görüşleri etrafında toplumu biçimlendirmeye çalışmaktadırlar.

Peki, pek çok yabancı dizi ve film toplumuzun kültürel ve milli kodları ile oynarken, yerli dizi ya da filmlerimiz çok mu masumdurlar?

Tabi ki, hayır.

Ne inancımızla, ne kültürümüzle, ne de milli ve ahlaki değerlerimizle bağdaşmayan konu ve görselleri içeren o kadar çok yerli dizimiz var ki...

Söz konusu dizileri izleyince RTÜK denen kurumun varlığından şüphe duymaya başlıyor insan. Hatta bir adım daha ileriye giderek, dizilerdeki algı operasyonlarına bilinçli olarak izin verildiği zannına kapılmaktan kendinizi alamıyorsunuz.

Bildiğiniz üzere öğrenme, duymakla birlikte görmedir. Biz çoğu şeyi görerek öğrenir, daha sonra ise taklit ve tatbik ederiz.

Böylesine önemli bir sürecin en önemli silahı olan televizyonda oynatılan diziler ile özendirilen lüks hayatların, çarpık ilişkilerin ve sahte kahramanlıkların, toplum üzerinde oluşturabileceği olumsuz etkiyi düşünebiliyor musunuz?

Özellikle son zamanlarda televizyonlarda yer alan dizilerle, en önemli kurumumuz olan aile yapımız malesef hızla bozulmaktadır.

Televizyon ve dizi bağımlılığının zaten endişe verici boyutta olduğu toplumumuzda, diziler vasıtasıyla gençliğimiz adeta zehirlenmektedir.

Gidişat böyle devam ederse, kültürümüzü, ahlakımızı ve inancımızı kaybedecek ve gelecek nesiller, bizi biz yapan değerlerden mahrum yetişeceklerdir.

Anlatmış olduğum sorunun acilen çözüme kavuşturulması elzemdir.

Öncelikli olarak, gençlere kötü örnek olan dizi ve filmler için yasalarla kıstas ve standart getirilmelidir.

Toplumun en hassas bireyleri olan çocukların ve gençlerin, hem evde ve hem de okulda bilinçlendirilmeleri zaruridir. Bunun bir adım ötesine geçip, toplumun topyekün bilinçlendirilmesine yönelik eğitim ve diğer faaliyetlere önem verilmelidir.

Öte yandan, RTÜK'ün görevini tam yapan bir kurum haline getirilmesi ve zararlı yayınların devlet eliyle caydırıcı cezalara çarptırılması da önemli bir çözüm yolu olacaktır.

Hiç şüphesiz ki televizyonlardaki zararlı film ve diziler, etkilerini yavaşça ve farkettirmeden gösteren zehirler gibidirler. İş işten geçtiğinde, artık hiç bir şeyin faydası olmayacaktır...

Esen Kalın...