Beceriksizlik, iktidarsızlık, kuvvetsizlik, güçsüzlük anlamları doğrultusunda, belli bir kuvvet karşısında güç ve melekeleri ile yetersiz kalma durumuna acziyet denir.

Aciz durumda kalan veya herhangi bir sebepten başı belada olan insanlar, refleks ya da bilinçli olarak sığınacak bir yer ararlar. Böylesi durumlarda kimi insanın aklına gayri ihtiyari olarak Yüce Yaradan gelir, kiminin de aklına bilinçli bir şekilde şeytanlık gelir. Aklına şeytanlık gelen insanlar, samimiyetten uzak davranarak hileli yollara başvurur ve içinde bulundukları durumdan kurtulmak isterler. Bu durumun en sıcak örneğini geçen hafta bir sanatçı müsveddesinin yaşlı bir adamı darb etmesi olayında rastladık.

Söz konusu olayda Halil Sezai denilen sözde şarkıcı, bir sebepten dolayı anlaşmazlığa düştüğü yaşlı komşusunu zalimce hırpalamış, yaşlı adamın acz içindeyken getirdiği kelime-i şahadeti duyunca da, zalimliğinin şiddetini daha da artırmıştı. Olayın emniyete intikalinden sonra karakolda verdiği ifadede de, işlediği haltı bir kenara koyup, "Ben Atatürkçüyüm" diye kendini haklı göstermeye kalkışmıştı. Bu savunması işe yaramış olmalı ki, her ne kadar daha sonra savcılıkça tutuklanmış olsa da, karakoldaki ilk ifadesinin ardından serbest bırakılmıştı.

Bahsi geçen olayda iki farklı insan tipini gördük. Bunlardan birincisi, dayak yerken bir an öleceğini düşünüp refleks olarak kelime-i şahadet getiren zavallı bir ihtiyar, diğeri de babası yaşındaki bir adamı dövdükten sonra karakolda bilinçli olarak Atatürkçülüğün arkasına sığınmaya çalışan bir sanatçı müsveddesi.

Düşündüm de acaba Atatürk mezarından çıkıp gelse Halil Sezai için ne derdi?

Sanırım Onun dilinden dökülecek söz;

"Yaptığın her türlü ahlaksızlığa rağmen, bir de utanmadan benden medet umuyor ve adımı kirletiyorsun; düş yakamdan" gibi bir söz olurdu.

Bu tahminim neye mi dayanıyor?

Çünkü, "Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim" diyen bir şahsiyetin, sadece ahlaksız sporcuları değil, ahlaksız sanatçıları da tasvib etmeyeceğini anlamak, hiç de zor olmasa gerektir...

Kaldı ki, bahsi geçen salon şarkıcısının, sanatçı olduğu da tartışmalıdır.

Öte yandan, Halil Sezai ve benzerlerine sırf ideolojik bir sebeple bile olsa asla destek verilemez ve yaptıklarına sessiz kalınamaz. Eğer böyle davranılacak olursa, Atatürkü özde seven ve Onun ideolojisini samimi bir şekilde destekleyen gerçek Atatürkçülere karşı saygısızlık edilmiş olur.

Ahlak, sadece o ya da bu görüşte olanların meselesi olmayıp, evrensel bir meseledir. Herhangi birinin ahlaksızlığına ideolojik ya da başka bir gerekçe ile destek olmak ya da sessiz kalmak, bu davranışları sergileyenlerin de ahlaksız olduklarına delalet eder. Ben şahsen gerçek Atatürkçülerin, sırf "Ben Atatürkçüyüm" dedi diye bir ahlaksıza destek olacaklarını asla düşünmem, düşünemem.

Öte yandan, tıpkı Halil Sezai olayındaki gibi, olur olmaz her durumda Atatürkçülüğü kullanan ve Onun arkasına saklanan sahte Atatürkçülere de artık prim verilmemesi gerektiği kanaatindeyim. Aynen, dini kullanıp gerçek dindarlara zarar veren sahte dincilere prim verilmemesi gerektiğine inandığım gibi...

Ne yazıktır ki bu ülkede, kahir ekseriyetteki samimi dindarların yanında, samimiyetten ve dini bilgilerden yoksun pek çok din istirmarcısının da var olduğu bir gerçektir.

Öyle olmasa her gün bir sürü şarlatan ve ahlaksız insan, kendini şeyh, hoca, üfürükçü gibi kisvelerle kamufle edip milleti kandırabilir miydi?

Yazıktır ki bu sahtekar dinciler yüzünden gerçek dindarlar, inançlı insanlar ve toplum yararına çalışan kurumlar zarar görmekte ve itibar kaybetmektedirler.

Bu nedenle de, böylesi şarlatanların canlarına ot tıkamanın zamanının çoktan gelip geçtiğini düşünmekteyim. Böylelerine kanunlar çerçevesinde en ağır cezaların verilmesi gerekir. Bana göre bu tür sahtekarlıkları önlemenin en kolay yolu ise, din istismarcılarına karşı toplum olarak daha bilinçli ve sağduyulu yaklaşmaktan ve hiçbir cehalete asla prim vermemekten geçmektedir.

İlk emri "Oku!" olan bir dinin mensupları olan bizler, daha ne kadar kulaktan dolma bilgilerle amel etmeye devam edeceğiz?

Öte yandan, "Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar" diyen bir şahsiyetin gerçek mirasçıları neredeler?

Eğer İslamı savunmak ve öğretmek sahtekarlara, Atatürkçülüğü sahiplenmek de vatan hainlerine kaldıysa vay halimize...

Esen Kalın...