Yaşadığımız çevre binbir türlü haksızlıklarla, dolu, Haksızlık artık hayat nizamı olunca, kırmızı ışıkta yeşil ışığın yanmasını bekleyen araç sahibine de arkadan saldırılıyor, En haklı bir talep için sesini çıkarmay açalışan kim varsa bir anda linç ediliyor.

Artık yanlışı doğrudan, haklıyı, haksızdan ayırmak mümkün değil, siyasi ve ekonomik gücü elinde bulunduran kendisini halkın arasından soyutluyor, kimsenin ulaşamadığı milyon dolarlık yerleşim merkezlerinde hayat sürüyor, olup bitenlere ise amaçsız boş gözlerle bakıp tebessüm ediyor.

Bu kadar olumsuzluğun, bu kadar yanlışlığın hüküm sürdüğü bir dünyada maalesef hiç kimse "Hesap günü" diye bir gerçeğin olduğunu düşünmüyor.

Doğduğumuz günün üzerinden çok geçmeden kulağımıza ezan okunur.

Hemen kendimizi bildiğimizde cennet cehennem öte dünya ve hesap verme öğreniriz.

Bu sağcı, solcu, alevi, Sünni, Kürt, Türk, o partili bu partili fark etmez.

Yaptığımız kötü işlerden dolayı bir ilahi adalet tecelli edeceği, işlediğimiz suçlardan dolayı bu dünyada olmasa bile öbür dünyada hesap vereceğimiz üzere uyarılırız.

Tüm bunlara rağmen zulüm, işkence, dayatma, baskı, şiddet, ahlaksızlık, haksızlık sürüp gidiyor nedense.

Ya öbür dünyanın çok uzak olduğunu düşünüyor insanlar, ya söylenen ve öğretilenlere kulak asmıyor veya şartlar buraya doğru sürüklüyor insanı.

Normalde unuttukları ama çok sıkıştıklarında sığındıkları bir tanrıları var.

Bir lokantada, çay bahçesinde, bakkalda, manavda, markette hesap vermeyi biliyorlar.

Ama normal hayatta yaptıkları işlerden dolayı bir gün hesap verecekleri bir türlü akıllarına gelmiyor.

İşe geç kalınca patrona, okula geç kalınca öğretmene, eve geç kalınca kadına hesap vermekte zorlandıklarını bildikleri halde öğretilen büyük hesaba gereken önemi vermiyorlar.

Yaratıcı çok sabırlı olduğundan hemen cezayı kesmiyor uzun vadeye bırakıyor.

Ayetler, hadisler, icma ve kıyaslar sözde dolanıp duruyor. Uygulamada nefse uyup her türlü zulme davetiye çıkartılıyor.

Ömer’in adaleti konuşuluyor hala aradan bunca yıl geçmiş Ömer’in adaleti bir de Nuşirevan.

Adalete başka örneğimiz yok. Hep adaletsizlik ve zulüm var.

Üzücü ama ne Osmanlıda nede Cumhuriyet tarihinde adalet örneğimiz ne yazık ki yok. 

Zulme, esarete, insanlar arasındaki fiziki farkları kaldırmaya yönelik uyarıcı

Bilgilendirici insanları unutuyor belleğimiz.                                                                           

Lafa gelince sıcak kumlarda karnına taş bağlanan peygamber Uygulamaya gelince bir sürü zulüm ve haksızlık.

O halde hesap vereceğimiz yalan. Hesap yok bu dünyada insanın cenneti ve cehennemi beraber burada yaşanacak.

Ya da ağır bir hesap vereceğiz de umurumuzda değil.

Hesap verme öğretisi üzerine bina edilen hayat karşımıza bir gün çok acı hesaplar çıkardığında şikâyetçi olmayacağız.

Kuşkusuz insan çok zalimdir. Kuşkusuz insan çok nankördür.

Kabil kardeşi Habil’i öldürmüştür.

Ama bir gün bu dünyada hesap vereceğimizi de düşünüp bazı şeyleri göz ardı etmemek lazım.

İnsanları haksız yere zindanlarda misafir edip bir gün pardon deme lüksüne Ömer bile sahip olmamış.

Kendinize yapılmasını istemediğini şeyi başkasına yapmayınız hadisi sizin.

Kendi kadınlarınıza yapılan bu muameleyi uygun görüyorsanız mesele yok.

Bence oturup bir düşünün.

Ölü gömen insanlar hep gelen ölüleri gömeceklerini düşünür.

Bir gün sıranın kendilerine geleceğini hiç düşünmezler.

Ölü gömücülüğü bir kenara bırakıp

Ömer’in binyıllarca nasıl adaletle anılıp adının adaletle eşdeğer olduğuna bir göz atmanızı tekrar tavsiye ederim.

Çünkü kininiz, korkunuz, hırsınız merhameti, peygamberi, yaratıcıyı unutturmuş size.

Çünkü Nuşirevan kadar adil değilsiniz.

Hesap günü üzerine kurulu bir inanca dönmeniz dileğiyle.