Hafta içerisinde bir iş görüşmesi için İstanbul/Levent’e gittik, yaklaşık 3 saat süren görüşme sonrası açlık başlayınca “-Hadi bakalım, tedbirleri tam olarak alan bir mekanda yemek yiyelim, açlıktan nerede ise gözlerimiz görmeyecek hale geldi” diyerek lokanta aramaya başladık.

Damak tadımıza uygun güzel kebaplar yapan meşhur bir kebapçının önüne geldiğimizde lokantanın yerinde yeller estiğine şahit olduk, “-Burası neden kapalı.?” diye sorduğumuzda muhatabımız “-Efendim mevcut piyasa koşulları bu güzel kebapçının faaliyetine imkan vermedi, işyeri sahipleri de daha fazla zarar etmeyelim düşüncesi ile kapıya kilit vurup gittiler” cevabını verdi.

Sevdiğimiz kebapçının muadili bir yer aradıysak ta üzülerek söylemek gerekir ki tamamının olumsuz piyasa koşulları nedeni ile faaliyetlerine son verdiklerini öğrendik, bizim aç kalmamız bir taraf o güzelim dekorasyonları bulunan kebapçılar maalesef var olan ekonomik sıkıntılara boyun eğmek durumunda kalmaları gerçekten içimizi acıttı.

Başımıza bela olan Corana korkusundan herhangi bir mekanda yemek işi zor, “Hiç değilse İstanbul’da birkaç şubesi bulunan bir dönercide karnımızı doyuralım” düşüncesi ile dönerciye girdik, masaya oturduk, siparişleri verdik, o ara “Hijyen kurallarına bizde uyalım önce ellerimizi bol sabunlu su ile yıkayalım” diye lavaboya yöneldik, güzelim dönerin önünden geçerken baktık ki döneri kesecek ustanın yüzünde maske elinde eldiven yok, bu durumu görünce lavaboya da gitmekten vazgeçtik ilgili arkadaşlara da “Siparişler iptal” dedikten sonra dönerciyi terk ettik.

Dönerciden çıktık, yaklaşık yüz metre mesafedeki yurt genelinde yüzlerce şubesi olan bir marka işletmenin kapısından girdik, siparişleri vermeden yemeklerin yapılacağı mutfağın önünden geçerken baktık ki burada da ne maske var nede eldiven, Çaresiz o işletmeden de çıktık.

İstanbul’un göbeğinde üçüncü ve dördüncü lokantalarda da aynı durumla karşılaşınca yanımızdakilere “Anlaşılan o ki biz bugün İstanbul’da yemek yiyemeyeceğiz, şuradan bir büfeden bira büskivi ve su alalım ve bir an önce eve gidip yemeği evde yiyelim” dedikten sonra İstanbul’dan ayrıldık.

Bu örnekler belki saçma sapan gelebilir yada okuyucularımız “Yüksel Ercan sen kendini ne sanıyorsun da İstanbul’un en meşhur lokantalarında yemek beğenmiyorsun” şeklinde eleştiriler gelebilir ama peşinen söyleyeyim ki bu yada bundan daha ağır eleştirilerin benim için hiçbir önemi yok zira CAN TATLI..

İçerisinde bulunduğumuz günlerde bizi sarıp sarmalayan ikinci dalga Corona salgının kesinlikle şakası yok, Her geçen gün ağırlaşan şartlar dolayısı ile can kayıpları beklenilenden de fazla bir şekilde gerçekleşiyor, Ağır hasta sayısındaki artış ise tam bir felaket.

Kurallara uyulduğu takdirde normal şartlarda son derece kolay ve en ufak hasarlarla atlatabileceğimiz bu can alıcı salgın biraz siyaset ama daha da çok kurallara uymamazlık sonucu şimdi canımızı daha fazla yakacak noktalara ulaştı.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen “olan oldu” diyeceğiz ve bundan sonra kurallara her zamankinden daha fazla uyacağız,

“Maskesiz dolaşmayacağız

Mesafeye dikkat edeceğiz

Hijyeni asla ihmal etmeyeceğiz

Kurallara uyacağız

Yöneticilerinde  koydukları kurallara önce kendilerinin uymalarımı isteyeceğiz”

Kural ve kaidelere uyduğumuz takdirde beli bir hasar alacak olmamıza rağmen bu Corana belasından hep birlikte kurtulabiliriz.

Aksi takdirde sonumuz kara toprak.