Evli bir kadın düşünün, DNA testi sonucunda çocuğunun babasının komşusu olduğunu öğrenince stüdyoda sevinç çığlıkları atıyor...

İki elti bir anda ortadan kayboluyor ve günler sonra işyerinde çalıştıkları yufkacı adama kaçtıkları ortaya çıkıyor. Kocalardan biri eşini eve döndürebilmek için, "Yeter ki eve dön, söz veriyorum, eğer istersen arada bir yufkacı Muammer'e gidebilirsin" diyebiliyor...

Evli bir kadın, "Kocam beni sevgilimle yazışırken yakalayınca kötü sözler söyledi" diyerek şikayetçi olabiliyor...

Bütün bu hadiseler bize ne kadar ayıp, saçma ya da iğrenç geliyor değil mi?

Oysa ki milyonlarca kişi hergün ekran karşısına geçip, saatlerce bu ve benzeri bir sürü aşağılık hadiseyi normal birşeymiş gibi izliyor.

Evet, tam da tahmin ettiğiniz gibi, televizyonlarda hergün yayınlanan (ve ilginçtir ki erkeklerin de müptelası olduğu) kadın programlarından bahsediyorum.

Bir kez izlendiğinde bile bağımlılık yapan bu tür programların getirisi ve götürüsünü hiç düşündünüz mü?

Bu tür programlar topluma ne verebilir diye bir kere kafa yordunuz mu?

Evlere hapsedildiğimiz bu günlerde, ben de bu programların birkaç tanesini izleme fırsatı buldum. İtiraf ediyorum, toplumumuz adına utandım ve üzüldüm.

Dedikodu, gıybet, ahlaksızlığın ifşası ve benzeri her türlü melanet var bu programlarda.

Özellikle de, "tecessüs" denilen ve dinimizce de haram kılınan bir hadise var ki, söz konusu programlarda bir başarıymış gibi sunulmakta.

Tecessüsün ne manaya geldiğini anlatmadan önce, gelin hep beraber öncelikle şu sorulara cevap arayalım;

Biri size gelse ve "Filan yerde bol bol dedikodu var ve filancanın yediği haltları konuşacağız, hadi gidelim" dese, gider misiniz?

Peki, "O davet edilen yere filanca gelecek ve kiminle ilşkisi olduğunu, kocasını ya da karısını nasıl aldattığını, nasıl dolandırdığını, evden nasıl kaçtığını, nasıl hırsızlık yaptığını vs anlatacak" demiş olsa gider misiniz?

Bu sorulara büyük çoğunluğunuz "Hayır, gitmem" cevabını verecektir. Hatta böyle birşey yapanları kınayacak, ayıplayacak ve kızacaksınız.

Farkında mısınız, böylesi ortamların olduğu yerlere gitmeye şiddetle karşı çıkan sizler, bu tür bir ortamın her gün evinizde yaşanmasına ses çıkarmıyor ve hatta zevkle izliyorsunuz. Hem de ailelerinizle ve çocuklarınızla...

Şimdi, gelelim bu tür programlarda bol bol işlenen "tecessüs" fiilinin ne olduğuna;

İnsanların hususi hayatını, gizli ayıplarını, kusur ve günahlarını araştırma ve bunu kamuoyuna duyurarak, şeref ve haysiyetini zedeleme, bunun üzerinden rakibi elemine etme, rekabet imkanı ve mevzi kazanma şansını yakalama hadisesine tecessüs denilir.

Tecessüs kelimesi casus kelimesi ile aynı köktendir. Adı geçen programlarda da ağırlıklı olarak casusluk yapılmakta, her toplumda olması muhtemel sapkınlıklar, ahlaksızlıklar ve başka ayıplar araştırılıp ortaya dökülmektedir. Kişilerin kendilerinin bu programlara gönüllü başvurmaları sonucu değiştirmez.

Peki siz, Allah'ın Kitabında yer alan aşağıdaki ayeti bilmiyor musunuz?

"Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının; çünkü bazı zanlar günahtır. Gizlilikleri araştırmayın, birbirinizin gıybetini yapmayın; herhangi biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Tabii ki bundan tiksinir! Allah’a itaatsizlikten de sakının. Allah tövbeleri çokça kabul etmektedir, rahmeti sonsuzdur" (Kur'an, Hucurat/12)

Şimdi soruyorum size;

Canlı yayında hakaretlerin, iftiraların ve yalanların gırla gittiği, insanların sürekli ağladığı ve aşağılandığı, ayakkabı ve su şişelerinin havalarda uçuştuğu böylesi programlar, insanların psikolojilerini bozmaktan, birbirlerine olan güveni sarsmaktan, ahlaksızlığı normalleştirmekten, devlete olan güven ve saygıyı yok etmekten; sonuç olarak toplumsal linçten başka nedir?

Doğrusu, reyting uğruna insanların istismar edildiği bu tür programlar bana hiç de inandırıcı gelmiyor.

Sanırım, akla zarar olayların çözüme kavuştuğu bu programların perde arkasında çok farklı şeyler dönüyor.

Konuşulanlara göre, arka planda oldukça profesyonel insanlar çalışıyor. İstihbarat ve ihbar ekibi, saha muhabirleri ve bazı emekli polisler vakaların çözümünde aktif rol oynuyorlarmış. Gelen ihbarlar değerlendirip, en basit ve en kolay çözülebilecek olanlara saha muhabirleri yönlendiriliyormuş. Yani, konuları çözülme olasılığına göre seçiyorlar. Polise tek bir kelime bile etmeyen insanlar, kamera görünce bülbül gibi ötmeye başlıyor ve itiraflar peş peşe geliyormuş.

Ortada tam bir toplumsal linç söz konusu iken, ne gariptir ki RTÜK ve Aile Bakanlığı kılını bile kıpırdatmıyor ve söz konusu yayınlara seyirci kalmayı tercih ediyor...

Oysa ki, ayıpların ve kusurların ortaya dökülmesi insanları birbirine düşürmekte, aralarına kin ve düşmanlık tohumları ekmekte, insanların utanma duygusularını ortadan kaldırmakta, sosyal kontrolün azalmasına ve ahlaksızlığın hızlı bir şekilde yayılmasına sebep olmaktadır.

Sevgili Peygamberimiz bu hususu bir hadisinde şöyle vurgulamaktadır;

“Müslümanların ayıplarını ve gizli hallerini araştırmaya kalkışırsan, onların ahlakını bozarsın ya da onları birbirine düşürmeye yaklaştırmış olursun”

Konunun özeti şudur;

Tıpkı kar altında donarak ölmek gibi, kadın programlarıyla da toplum ahlakı yavaş yavaş ve farkında olmadan yok edilmektedir.

Unutulmasın ki, bir toplumda ahlak ölürse, toplum da ölür...

Esen Kalın...