Son 1 yılın modern ve sanal kıvırtma yolu haline gelen pandeminin bile durduramadığı hayatın tüm hızıyla aktığı dünya mücadelesinde yaşanan yoğunluğun sürekli değişen gündemin içinde kendimizi unutmamak ve geride kalmamak için çabalarken asıl görevimiz olan işleri de zaman zaman unutuyoruz..


Ve bu unutkanlığın üzüntüsü ile uyurken bile kıvranıp durur, nasıl oldu diye havalanarak çoğu zaman tam dinlenemeden sabahlarız ve bu duygunun stresi ile gerilip çatlayacak noktaya geliriz..


İşte bu duygular içinde, yaşamında omuzlarımıza yüklediği tüm ağırlıklarla yerimizde yıkılıp kalırken, gözlerimizi hastanelerde açarız ve hastanelerde yeniden şarj olup tekrardan bizi yoran hayatın içinde koşmaya devam ederiz, gecikmişleri tamamlamak için...


Bu duygu ve yoğunluğu yaşayanlardan biri olarak 35 yıla yaklaşan gazetecilik mesleğimde her gün yazı yazan bir gazeteci olarak, zaman ve fırsat bulamayıp geciktirdiğim yazılarımdan biri olan bu yazımı daha da çok geciktirmeden ele alırken, hala inanmadığım ve abartılıp ölümün adını alan pandemi saçmalığının getirdiği yasakların avantajla yasaklı bir günde daha boş yollarda hızla yol alıp, adeta geciktiklerime ulaşma gayretiyle yürüyor ve hala yazıyordum, bir yazımı daha..