Sizce var mı? Bir çok şey değişmedi mi, hatta evrime uğramadı mı? Aslında her ne kadar da değişmesini istemediğimiz pek çok şey varsa da bunu önlemenin yolu yoktur. Yani değişimin önüne geçemezsiniz…En vazgeçilmez olan şeyler bile değişir, değişime ayak uydurkmak zorunda kalır bir süre sonra…

Değişim hayatın karşı konulamaz kuralıdır çünkü... Toplumsal değişim de doğa kanunlarına benzer. Biz istesek de istemesek de içinde bulunduğumuz çevre, koşullar, ilişkilerimiz, konumumuz… değişir. Hayat bizi sürekli değişime zorlar…

İşte biz belki de o yüzden hep eski durumlar aklımıza geldikçe nostaljik duygulara kapılır eski günleri o yüzden özleriz belki de…

Hayatın eskiden daha çok tadının olduğunu bilir öyle var sayarız belki de doğrudur…

Çünkü hiçbir zaman bugün dün gibi değildir. Dün dünde kalmış ve artık eski günleriin yanına postalanmıştır…

Çünkü o gün, o an yaşanmış bir andır…

Sanki yediğimiz ekmeğin bile eski ekmekler kadar tadı yok…

Eskiden ekmeklerimiz  kara un dediğimiz özü tam buğday olan undan pişirilirdi ve odunla pişerdi çoğunlukla  belki lezzetini o yüzden daha çok hissederdik…

Çocukluk günlerimizi daha çok özleriz…Zira o günleri artık hiç bir şey geri getiremez…

Çocukluk ve gençlik yılları…

Artık derin bir sis içinde kalmış ve ulaşılmazdır…

Gidin çocukluğunuzun geçtiği , gençliğinizin geçtiği yerleri bir daha bir daha gezin…

Bakalım ne bulabileceksiniz?

O günlerden işaret bile kalmamış…

Sadece derin bir hüzün ve derin bir sessizlik o kadar…

Çevrenizden geçenler bile tanıdık değil çoğu artık…

Hayatın tadı var mı?

Bu biraz da günümüz koşullarına, dünyanın gidişatına bağlı bir şeydir…

Yaşadığınız anı yaşamak önemli…

 Bir dakika öncesi artık tarih olmuş, bir dakika sonranız yakın gelecektir…O anı yaşamanız önemli…

***

Beygirler bile  yiyecek arayışında...

Eskiden atlar bile mutlu idi nüfusu az olan Gebze’de…1978 yılında adım attığımız Gebze’nin insanları daha bir mutluydu daha bir huzurluydu…

Bütün gün yük çeken atlar akşam olunca özgür olur geniş çayırlarda özgürce koşup otlarlardı…Aksesapağı arkasında Gaziler yamaçlarında Roman atları özgürce hayatını yaşardı… Bayırları sisli, çayırları bereketli, insanları mutlu idi Gebze'nin...Şimdi otlayacak mera kalmadı... Sisli bayırların yerlerini dumanlı , zehir kusan fabrikalar aldı... O eski atlar da yok artık. O eski insanları sırtlarına alıp gittiler buralardan...

Şimdi öyle mi?

Orman arasında Sanayi, Lojistik depo merkezleri, fabrikalar arasında yiyecek arayan atlar diyarı olduk...

İşte Ağva 'dan Gebze' getirilen Roman Atı Ceylan artık sünnet atı olarak kullanılıyor Gebze’de…10 yaşında var ancak halen ürkek...Bu haliyle Gebze'den kim ürkmez ki... Eski günler mi kaldı?

Bir fıkra:

Çakal Tercüman…

Mafya babası haraçlarını toplaması için yeni bir tetikçi buldu. Seçtiği adam sağır ve dilsizdi. Çünkü baba, bu tetikçi yakalanırsa polise fazla bir şey anlatması mümkün olamaz diye düşünüyordu. Baba, bir gün ödemelerin geciktiğini fark etti ve tetikçiyi odasına aldırttı, bir de işaret dilini bilen tercüman buldular. Tercüman işaretle sordu:

"Para nerede?"

Sağır dilsiz işaretle yanıt verdi:

"Ne parası? Benim paradan maradan haberim yok. Neden bahsettiğinizi anlamıyorum."

Tercüman tercüme etti:

"Neden bahsettiğinizi anlamıyormuş."

Baba 38'liği koltuk altından çekip sağır dilsizin beynine dayadı:

"Şimdi sor bakalım, para nerede."

Tercüman işaretle sordu:

"Para nerede?"

Sağır-dilsiz kan ter içinde, işaretle yanıt verdi:

"Şehir merkezindeki parkta, büyük heykelin olduğu kapıdan girince soldan 3. ağacın kovuğunda iki yüz bin dolar var."

"Ne söyledi?" dedi baba.

Tercüman yanıtladı:

"Dedi ki, hala neden bahsettiğinizi anlamıyormuş, ayrıca o tetiği çekmek de biraz yürek istermiş."