Türkiye’de bir kesim, 29 Ekim 1923’te  kurulan laik, demokratik Cumhuriyeti  içine sindiremedi.
Aradan geçen 96 yıl sonrasında aynı kesimin devamı olanlar yine Cumhuriyet ve kurucu lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e karşı hınç ve öfke içindeler.
Neden ise,  Cumhuriyetin  insanları dinden, imandan, gelenek ve  geçmişe ait  bir takım  köklerden koparması,  kefere olarak gördükleri Avrupa ile benzeş olması diye sıralıyorlar.
Gerçek öyle mi?
Günümüzde bilim ve teknolojinin  baş döndürücü bir hızla ilerlediği bir sırada gelişmiş hiçbir  ülke de geçmişe dair özlem gibi bir şey olamaz. 
Olamaz çünkü  geçmiş tüm  olgularıyla eskimiş ve geride kalmış, bugünün ve yarının dünyası ile geleceğe dair söyleyecek hiçbir sözü yoktur.
Geçmişi bugüne taşımak, zamanı geri döndürmek gibi imkansız bir şeydir.
Demokraside, sanayi, ekonomide  boyut atlamış ülkelerde yaşayan insanların da, “Eski çağlar olsa da bizi kral yönetse, bizde köle olsak..” falan gibi bir düşüncesi asla olmaz.
Çünkü bilim ve  teknoloji  önümüzdeki yüzyıllara  eskinin hikayelerine ve yaşanmışlıklarına göre  hazırlanmıyor.
Bizim ülkemiz de eğitimsizliğin, cehaletin  verdiği  içgüdü ile eskiye özlem duymak gibi  alışkanlık bir kesimde babadan oğula sürüp gidiyor.
Bugünün tüm teknolojik olanaklarını Cep telefonunu, interneti, otomobili, uçağı 
 kullanıp eskiye özlem duymak hangi akılla açıklanır acaba?
Şimdi diyeceksiniz ki   96 yıllık Cumhuriyet eski de kalmadı mı?
Evet,  Cumhuriyet  zaman olarak eskide kaldı fakat fikir ve anlayış olarak yüzü her zaman geleceğe dönüktür. 
Mustafa Kemal Atatürk’ün  Cumhuriyet fikri bilimi, ilimi, fenni ve teknolojiyi kısa aklı  rehber alır.
Atatürk ve Cumhuriyeti savunan hiç kimse de  96 yıl öncesinde yaşamak veya Atatürk döneminde olsak gibi bir gerici anlayışı asla  benimsemez.

ATATÜRK TARİF ETMİŞ

Atatürk’ün söylediği şu sözler sanırım her şeyi özetliyor:
“Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve ilerlemeleri zamanında takip etmek şarttır. Bin, iki bin, binlerce yıl önceki ilim ve fen lisanının koyduğu kuralları, şu kadar bin yıl sonra bugün aynen uygulamaya kalkışmak elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir..” 1924
“Hiçbir tutarlı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, inanışların korunmasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi çok güç olur; belki de hiç olmaz. İlerlemede geleneklerin kayıt ve şartlarını aşamayan milletler, hayatı, akla ve gerçeklere uygun olarak göremez. Hayat felsefesini geniş bir açıdan gören milletlerin egemenliği ve boyunduruğu altına girmeye mahkumdur..”  1922