Sonbahar geceleri, hep hüzne teşne çalar

Ruhumu bedbinliğe sürükler pencereler

Açsam, sam yelleri gözlerime yas üfler

Kapatsam, kefen giymiş ruhuma mezar

Kahır yüklü suallerle üstüme çöker

Neden uzadı gecem, çağırın sabahları

Çağırın ayışığını, çağırın doğan günü

Ben aydınlığa meftunum, kovun karanlıkları

Ben odamda imsakı bekleyen bir bekçiyim

Hazan geceleri, hep bulutlar hüzzam çalar

Kuruyan gönlüme matem yükler nağmeler

Söylesem, dert olur peyderpey dökülürler

Sussam, içimde isyandan dağ olur dikilirler

Feryadı figan olur, yıldırım üstüme düşer.

Neden uzadı hasret, çağırın vuslatı

Çağırın ilkbaharı, çağırın mor sümbülü

Ben asude gönüllü, kovun burdan ahzanı

Ben gönül memleketinde aşk arayan seyyahım

Hicret geceleri, hep yüzüm kana çalar

Zamansız infazıma ağıt yakar menziller

Ağlasam yaş olup çamura karışırlar

Gülsem, dalından kopar rüzgârla buluşurlar

Yağmur olur, sel olur ,sürgün payıma düşer .

Neden düşmedi cemre, çağırın kardeleni

Çağırın nevruzu, çağırın uyuyan gülü

Ben rahmet bulutları, kovun yaslı dereleri

Ben topraktan söylenen muştulu son türküyüm.