Bugün benim doğum günüm. Kutlayıp kutlamamakla pek ilgilenmiyorum aslında. Ama her sene doğum günümden önceki gün, geçtiğim yıl bana ne katmış, benden ne götürmüş diye oturup kendi hayatımın muhasebesini yaparım.

Gelecek yılımda kendime ne katabilirim diye düşünürüm. Kendi çapımda hedefler belirler sonra da o hedefleri gerçekleştirmeye giderim.
Ta ki önümüzdeki doğum günüme kadar.

Geçen sene benim ve herkes için hem çok zorluydu, hem de çok iyi bir yıldı her anlamda.
Hayatıma fazladan insanlar da girdi, gitmemesini istediğim kişiler de gitti.

Ama hayatıma her giren kişi kendisiyle birlikte bana öğretmesi gerekeni de getirdi.

Her zaman baktığım yere farklı bakmaya başladım. Bambaşka şeyler gördüm.

Başını okşadığım çocukların bir kelimesi, Herhangi bir ortam da, Tanıştığım bir kadının küçük bir sohbeti gibi...

3 çocuklu bir anne olmanın zorluklarını da, güzelliklerini de dibine kadar yaşadım.
50 yaş bana Tunç Çağı kadar uzaktı. 50 yaşı bir ayağı çukurda sanmıştım.

Daha upuzun bir zaman dilimi var zannetmiştim. Yokmuş. Ya da varmış ama ben farkında varmadan o zaman dolmuş.
Şimdi çok yakınım mesela...

Mesela geçen yaşlarımı, serbest bırakmayı öğrendim. Düşüncelerimi, zamanımı, hayatımdaki insanları...

Tam anlamıyla serbest bıraktım aslında sıkı sıkı sarılmaya çalıştığım şey onlar değilmiş. Kendimmiş. Kendimi sıkıp, belli kalıplara hapsediyormuşum. Beni ben yapan sesleri susturmaya çalışıyormuşum.

Bunu öğrendim. Artık bu seslerin volume'ünü en son ses dinlemeye karar verdim. Hayatıma girmek isteyenleri iyi niyetleriyle karşılamaya, çıkmak isteyenleri de bana kattığı şeylere şükür ederek uğurlamaya karar verdim. Ve yavaş yavaş
bunu uygulamaya da başladım. Bu bana o kadar özgürlük verdi ki, derin ve huzurlu nefesler
alabiliyorum artık.
Ağlamanın rahatlatıcılığını öğrendim mesela. Ağladığım için suçluluk duymuyorum artık.
Gülmek kadar ağlamak da güzel. Yeni yaşımda da bu öğrendiklerimin üzerine katarak ilerleyeceğim.
Bilmiyorum ne gelecek, ne gidecek. Ama bildiğim şey şu her gelen bir niyetle ve amaçla gelecek.

Giden ise, hayatımdaki yeri doldu diye, bana öğrettikleriyle hayatıma ve bana kattıkları bittiği için gidecek.
Ben doğdum diye gerçekleşenleri düşündüm. İnsanlık için pek büyük gelişmeler olmayabilir.

Ama kendi çapımda hiç fena değillerdi.
Gurur duydum. Kendimi takdir ettim. Doğum günüm diye kendime çok iyi davrandım. İtiraf edeyim, bazen kendimi çok hor görüyorum.

Çok eleştiriyorum, keşkelerin konuşmasına çok fırsat veriyorum, seslerini bastıramıyorum. Ya da bazen bakıyorum
hayatımda birinciler var, ikinciler var, üçüncüler var, kendimi hiçbir sıralamada göremiyorum, bir bakmışım en gerilerden geliyorum.

Doğum günüm ya, sevdim kendimi, değerli hissetmemi sağladım.

Bu gün fiziken değil belki ama ruhen kendimi herkesten önde tutacağım.

Önemli bir gün ve ben bunu kutlayacağım. Eşimle, arkadaşlarımla, ailemle.

Onlar ayrı, ama en önemlisi ben, içimde kutlayacağım. Kendi kendime “iyi ki doğdun” diyeceğim. 
“Sen her şeyden önemlisin” diyeceğim.

Sevdiklerim eksik olmasın ama herkesten önce, kimseden bir beklenti içine girmeden, kendime “nice mutlu yıllar” dileyeceğim.

Sonuç olarak iyi ki doğmuşum.

Hayatıma dokunanlarla, hayatında olduklarımla...