Bilindiği üzere, kahraman ordumuz 9 Ekim tarihinde Barış Pınarı Harekatına başladı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Kararı verilen ve süreci başlamış olan barış pınarlarının önünü açma vakti" diyerek başlattığı harekat ile, Türkiye'nin güney sınırında oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu yok etmek ve Suriye'nin kuzeyinde güvenli bir bölge oluşturmak hedeflenmektedir.

Harekat sonrası oluşturulacak güvenlik koridoruyla, bölgeden gelebilecek saldırıların önünün kesilmesi planlanmaktadır. Sözkonusu harekat bölgesi, daha önce gerçekleştirilen Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla oluşturulan güvenli bölgelerle bağlantılı ve o bölgelerin devamı niteliğinde olan bir bölgedir. Yani, Barış Pınarı operasyonunun harekat sahası güvenli hale getirilmedikçe, önceki operasyonların hiçbir manası bulunmamaktadır.

İnşallah, ordumuz bu harekattan başarıyla çıkar ve hedeflenen güvenli bölge oluşturulabilirse, planın ikinci aşaması başlayacak ve o bölgelerde yeni yerleşim yerleri inşa edilerek Suriyeli mültecilerin yurtlarına dönmelerinin yolu açılmış olacaktır.

Hiç kimsenin şu gerçeği aklından çıkarmaması gerekmektedir;

Harekatın hedefinde olanlar, kardeş olarak gördüğümüz Kürtler asla değil, tam aksine, Kürtler için de bir tehlike olan PKK, YPG/PYD ve DEAŞ gibi terör örgütleridir. Kaldı ki ülkemiz, Suriye çözüm toplantılarında, YPG dışındaki Suriyeli tüm Kürtlerin temsil edilmesi gerektiği fikrini net olarak ortaya koymuştur.

Bir başka husus ise, söz konusu harekatta Suriye'nin toprak bütünlüğü gözetilecek olmasıdır. Zaten, ülkemiz en başından beri Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması gerektiği fikrini uluslararası tüm zeminlerde dile getirmektedir. Bahsettiğim terör örgütleri Türkiye için ne kadar tehditse, Suriye'nin toprak bütünlüğü için de bir o kadar tehdittir.

Anlattığım bütün bu gerçeklere ve gerekçelere rağmen, dünya üzerindeki pekçok ülke, uluslararası organizasyon ve yurt içinden bazı gruplar orduğumuzun gerçekleştirmekte olduğu Barış Pınarı Harekatına tepki gösterdiler.

Bu tepkilerin kahir ekseriyetinin sahibi zaten bizce de malumdu. Yani, AB üyesi ülkelerin, Amerikanın veya terörist sevici bazı mihrakların tepkisiz kalmalarını zaten beklemiyorduk. Fakat, tepki gösterenlerden bazıları bizi biraz şaşırtmadı dersek yalan olur.

Mesela Mısır'ın başkanlığını yaptığı Arap Birliğinin tepkisi akıl alır gibi değildi. Harekatın başlamasının hemen ardından Mısır hükümeti bütün Arap Birliği üyesi ülkeleri acil koduyla toplantıya çağırmıştı. Bu çağrı üzerine toplanan Arap Birliği ülkeleri, ordumuzun başlattığı Barış Pınarı harekatını kınayan bir karar aldı. Bu karara dost ülke Katar dahil olmadı.

Güya neymiş, Türk ordusu Arap halklarının yaşadığı topraklara tecavüz ediyor ve böylece uluslararası hukuku çiğniyormuş.

Şimdi, sormak lazım şu bizim dost görünümlü Arap ülke yöneticilerine;

Siz, harekat bölgesinde yaşayanların Arap kardeşleriniz olduğunu, Amerika ve İsrail güdümlü PKK, PYD/YPG ve DEAŞ gibi terörist oluşumlar o bölgeye çöreklenip ele geçirdiğinde ve terör kaynağı haline getirdiğinde anlamadınız da, Türk Ordusu kendi güvenliği ve bölgenin huzuru için harekata başladığında mı anladınız?

Siz, "kardeşim" dediğiniz insanların başlarına ve evlerine Suriye yönetimi tarafından bombalar atılırken ve yurtlarından sürülürken neredeydiniz?

Siz, Suriye Devletini Arap Birliğinden çıkaranlar değil misiniz?

Suriyelilerin Arap olduğunu şimdi mi anladınız?

Siz, İsrailin Arz-ı Mev'ud (Vadedilmiş Topraklar) planını anlamayarak (ya da anlamamazlıktan gelerek), İsrail ve ABD'nin o bölgede Kürt devleti kurdurma hedeflerine kaymak sürdüğünüzün farkında mısınız?

Önce samimi olun ve başta kendi halklarınıza ihanet etmekten vazgeçin.

Efendilerine sadık, onların sözlerinden asla çıkmayan, başkalarını dinlemeyen, karnını doyurmaktan başka bir şey düşünmeyen mankurtlar olmayı ne zaman bırakacaksınız?

Öte yandan, yıllardır haklarını savunup destek olduğumuz Filistin hükümeti de, malesef, harekata karşı tepki gösterenler sınıfında yer aldı.

Bu kararıyla Filistin, bizi en çok şaşırtan ülkelerin başında gelmiştir.

Her ne kadar bazılarımız, "Yok efendim bu harekatı kınayanlar Filistin halkı değil, onların başındaki hükümettir" deseler de, bu bizi bağlamaz. İşte bu noktada, Filistinin İsraile karşı yılladır neden başarılı olamadığının cevabı ortaya çıkıveriyor.

Şu anki resmi Filistin Hükümeti, bu tavrıyla İsrail hükümetinden hiçbir farkının olmadığını göstermiştir.

O halde bize, "Vah zavallı Filistinliler" demekten başka çare kalmıyor.

Ordumuzun Barış Pınarı askeri harekatına karşı en dikkat çekici tepki ise, malesef Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'dan geldi.

Akıncı, güya "Savaşa Hayır" demek adına "ekmek yediği çanağı pisleyen" bir tavır sergileyerek, harekat konusunda Türkiye'nin karşısında olduğunu ortaya koyan açıklamalarda bulundu.

Oysa ki, şu anda oturduğu makam, kahraman Ordumuzun yine Barış Pınarı harekatına benzeyen bir harekatı sayesinde elde edilebilmişti. Yaptığı açıklamalar, kendine ve işgal ettiği makama saygısızlıktan öte bir manaya gelmiyor.

Tahmin ediyorum ki, yaptığı hatanın bedelini en kısa zamanda ödemek zorunda kalacaktır.

Mustafa Akıncı'nın Türkiye'yi zora sokan ve harekata zarar veren bu tavrı karşısında insanın aklına Dede Korkut'un şu sözleri geliyor:

Kahpe içerden olunca,

Kapı kilit tutmaz oğul!

Halk içinde bozgunluk yapan,

Haindir oğul!

Mustafa Akıncı keşke, Ordumuzın başlatmış olduğu harekata, AB'ye rağmen açıktan ve tam destek veren Macaristan ulusal yönetimi kadar onurlu ve samimi olabilseydi...

Yazıma son vermeden önce, az önce ajanslara düşen sevindirici bir haberi de paylaşmadan edemeyeceğim:

Habere göre,  Azerbaycan'da düzenlenen Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Konseyi) Devlet Başkanları 7. Zirvesi sonuç bildirgesinde, Barış Pınarı Harekatı'na destek kararına yer verilmiştir.

Demek ki neymiş, günümüzde din kardeşi olmak, aynı yönde düşünmeyi sağlamıyormuş. Kısacası, ne arabın yüzünü, ne de Şam'ın şekerini istemiyoruz. Bize, bizden olanlar yeter...

Esen Kalın...