İnsanın içi kararınca tabi ki ak göremez hiçbir şeyi.. İçi de dışarısı da karadır onun için kara oğlu kara…
Ne diyor türküde:
karadır kaşların ferman yazdırır
bu dert beni diyar diyar gezdirir
lokman hekim gelse yaram azdırır
yaramı sarmaya yar kendi gelsin…

ormanların gümbürtüsü başıma vurur
nazlı yarin hayali karşımda durur
ormanlardan aşağı aşar giderim
nazlı yari kaybettim ağlar gezerim…

*
Üzerimden bir kara karga geçip az ötedeki söğüt ağacına kondu, belli ki sabah erken kalkmış öğlen sıcağına doğru soluklanma derdinde…
İş karadan başladı ise kara durumlardan devam edelim. Eskiden küçüklüğümüzde bizim oralardan kara tren geçerdi, oflaya puflaya yokuşu çıkardı yukarıya doğru simsiyah dumanlarını bırakarak tünelde kaybolup giderdi…
Biz de çocuk olarak demir paraları tren gelmeden raylara bırakır, tren geçtikten sonra ezilen madeni paraları alıp magazin markete giderdik ve marketçiye bunları verip bir şeyler almaya çabalardık. Marketçi de, “ Haydi kaybolun burdan meretler..” deyip bizi bir güzel kovalardı oradan…
Kara tren aklımıza gelir de bununla ilgili şiir olmaz mı. Ahmet Açıl’ın bu konudaki şiiri şöyle:
Üç beş satır çok mudur bana
Sayfaya dökülmüş narin elinde
Hoşçakal dediğin günden beri
Haber gelmez oldu kara trenden
Güzel mevsimlerden bahardır şimdi
Özlemin dindiği zamandır şimdi
Kuşlar bile yalnız değildir şimdi
Yalnızım haber yok kara trenden
Aradan seneler asırlar geçti
Ahmet’e gurbetten bir haber geldi
Yârin gözü açık gitti dediler
Gelmez olaydı bu haber kara trenden…

*
Tabi artık ne o eski kara trenler kaldı ne de bizim çocuukluğumuzdan eser kaldı…O çok geçmişte hüzünlü bir şekilde kaldı…
Yaşanan bazı olumsuzluklar zaman zaman insanların içlerini karartıyor kararatınca da dediğimiz gibi o esnada sadece bu formatta bir şeyler düşünebiliyorsunuz…
Zamanında pasaportunu kaybeden bir gemici yeniden ıçkartmak için ilgili merciye müracaat ederek işlemlere başlamış.
Oradaki memur sormuş:
“Adın ne?”
“Kara Ali.”
“Memleketin?”
“Kara Biga”
“Nereden geliyorsun?”
“Karadeniz’den”
“Yükün”
“Kara Boya”
“Nereye gideceksin?”
“Karamürsel’e”

“Varışta uğrayacakmısın?”
“Hayır oraya gemiyi karaya çekeceğim. Karaman’da Karadağolu Karamustafa’yı gördükten sonra, karadan Mekke-I Mükerreme’ye Karadonlu Beyt-ül-Laha yüz süreceğim.”
“İnşallah oradan yüz akı ile dönersin.”
“Orasını kara toprağa gömüldükten sonra verilecek karar bilir.”

Memur artık dayanamamış:
“Zift mi kesildin be herif?” diyerek pasaportu gemicinin yüzüne fırlatmış.
*
Bazen kara kara olur insan kara kara düşünür, ancak insanları yaşatan umutlarıdır..
Umut olmazsa yaşamak da olmaz…
Ne demiş Şair Rıfkı Kaymaz:
Bir umut, bebeğin emeklemesi
Bir seyir, adımı ve beklemesi.
Gözleri yarına bir ışık yakar
Ve bir mutluluktur gülümsemesi…

HERKESE IYI PAZARLAR DILIYORUM!