"Keşke o yoldan geçmeseydim"

"Keşke derslerime daha çok çalışsaydım"

"Keşke bu mesleği seçmeseydim"

"Keşke evlenip çocuk sahibi olsaydım"

"Keşke okusaydım"

"Keşke şimdi daha genç olsaydım"

Ve "Keşke" ile başlayan daha bir sürü cümle...

Bunların hepsi de, geçmişe dair pişmanlıklarımızı ve geçmişe dönme arzumuzu ifade eden cümlelerdir.

Geç kaldığımızda, yapmak isteyip te yapamadığımız zamanlarda, düştüğümüzde, kaybettiğimizde, bıktığımızda, başarısızlıklarımız ve şanssızlıklarımızda hep "keşke"lere sığındık.

Çok hoşuma giden bir yazıda, "keşke" sözü hakkında aynen şunlar söyleniyordu:

Mağlubiyetin takısıdır "keşke"...

Kaçırılmış fırsatların, bastırılmış duyguların, harcanmış hayatların, boşa yaşanmış ya da hakkıyla yaşanamamış yılların, gecikmiş itirafların ağıtıdır "keşke"...

Çarpılıp çıkılmış bir kapıda, yazılıp yollanmamış bir mektupta, göz yumulmuş bir haksızlıkta, vakit varken öpülmemiş bir elde, dilin ucuna gelip ertelenmiş bir sözdedir "keşke"...

Feri sönmüş bir çift gözün, ya da yitip gitmiş bir güzelliğin ardından iç çekiştir "keşke"...

"Yolunu gözlemeseydim", "Öyle demeseydim", "Terk edip gitmeseydim", "En güzel yıllarımı vermeseydim" diye diye sızlanır gider "keşke"...

Hatırlayınız, bazen geçmişimizden bahsederken, "Bir film gibi geçti gitti yıllar" diye iç geçiririz.

Oysa, hayata dair yapmış olduğumuz bu benzetme kesinlikle yanlıştır. Çünkü yaşadığımız hayat, bir film gibi asla geri sarılamayacak ve hep ileri doğru devam edecek bir gerçekliktir.

Ünlü şair Cahit Sıtkı Tarancı "Otuz Beş Yaş" şiirinde, geçen zamanın tekrar geri getirilemeyeceğini ve bazı güzelliklerin değerinin zaman geçtikten sonra anlaşıldığını bakın ne de güzel anlatmış:

Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.

Dante gibi ortasındayız ömrün.

Delikanlı çağımızdaki cevher,

Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,

Gözünün yaşına bakmadan gider

...

Gökyüzünün başka rengi de varmış!

Geç farkettim taşın sert olduğunu.

Su insanı boğar, ateş yakarmış!

Her doğan günün bir dert olduğunu,

İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

...

Neylersin ölüm herkesin başında.

Uyudun uyanamadın olacak.

Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak,

Taht misali o musalla taşında.

"Yıllar önce "şunu" yapsaydım şimdi "bu" olurdu  demek asla mümkün değil. Olayların sonucunu tam olarak bilmemiz mümkün değilken “Belki”lerle yaşamanın hiçbir faydası yoktur.

Peki, "keşke" demiyelim de ne diyelim?

"Keşke" kelimesinin panzehiri "iyi ki"dir.

"Keşke"yi daha rahat kullanırız da, "iyi ki"yi o kadar rahat kullanamayız. Çünkü "iyi ki" demek cesaret ister. Kolay değildir yaşananlara "iyi ki" demek.

"Keşke" ne kadar pısırıksa, "İyi ki" de o denli yiğittir...

Oysa ki, acısıyla-tatlısıyla hayatta yaşadığımız herşey bizim için birer tecrübedir. Geçmişe gidip, olumsuz olduğunu düşündüğümüz anlarımızı değiştirmeye gücümüz ve imkanımız olmadığına göre, yaşadıklarımızı ders almamız gereken tecrübeler olarak görmeliyiz.

Bu hususta unutulmaması gereken şey, her yaşanılan şeyi tecrübe sayamayacağımızdır. Çünkü, insanın bir olayla ilgili kesin bir tecrübe edinebilmesi, yaşadığı olayı sorgulayıp aklın süzgecinden geçirip geçirmediğine bağlıdır.

Gene unutulmaması gereken başka bir şey, insan ömrünün tüm tecrübeleri yaşayacak kadar uzun olmadığıdır. Bu nedenle, zamanı iyi kullanmak ve başkalarının yaşadığı tecrübelerden de ders almasını bilmelidir insan.

Zamanın her anı değerlidir, ama bu söz geçmiş zaman için asla geçerli değildir. Geride bıraktığımız zaman ne altındır, ne gümüştür, ne de başka herhangi bir değerli taştır. Eğer öyle olsaydı, parası olan bastırırdı parayı, satın alırdı geçmiş zamanı. Oysa ki, ne kadar zengin olursak olalım, geçen zamanı geri getirmemiz asla mümkün değildir. Buna rağmen, emsalsiz değere sahip olan içinde bulunduğumuz an, bizler tarafından hoyratça harcanmaktadır.

Zamanı dondurup sonradan yaşamak, bir köşeye koyup canımız istediğinde kullanmak, bir başkasına borç verip sonradan geri alıp harcamak gibi bir durum söz konusu olmadığından, zamanı vaktinde en iyi şekilde yaşamak lazım.

Sadece başkalarının isteklerini yerine getirmek, "keşke"lerimizi artırmaktan öte bir fayda sağlamaz. Kendi irademizle yaptıklarımız asla yormamalı bizleri. Belki sonucu kötü oldu ama, "Ben istedim ve yaptım" diyebilmeli insan...

Gideceksem kendi isteğimle gitmeliyim, kalacaksam da ben istemeliyim...

Hata yapabiliriz, belki de çok ağır bedeller ödeyebiliriz; ama yaptığımız hatalarla öğreniriz doğruları ve gerçekleri.

Bu hayatı bir daha yaşama şansımız yok. Bu nedenle, keşkelerden korkup kendimizden kaçarak ve hayata küserek yaşamamalıyız. Bunun yerine "iyi ki"lere sarılın. "İyi ki hata yapmışım da, şimdi tekrar hata yapmadan ve "keşke" demeden yolumda yürüyebiliyorum" deyin.

Ayrıca, geleceğin endişelerini yaşamamak için, geçmişin keşkelerine takılmamak lazım...

"Keşke"leriniz, "iyi ki"lerinizden çoksa, telafi için elinizi çabuk tutun. Ölmeden, "keşke"lerinizi

telafi etmenin çaresine bakın. Hele ki, Yaradana karşı olan vazifelerimizde...

Son söz Yunus'tan gelsin:

"Keşke demek için bile geçtir vakit.

Geçti ömür bir ah ile, içi dolu eyvah ile..."

Esen Kalın...