Hani, devlet sokağa çıkmayın deyince kızıyorsunuz ya, kızmayın...

Hani, devlet sosyal mesafeye dikkat edin deyince kızıyorsunuz ya, kızmayın...

Hani devlet, bulunduğunuz yerde kalın, seyahat etmeyin deyince kızıyorsunuz ya, kızmayın...

Devlet sizin hastalanmanızdan ve en kötüsü de ölmenizden mutlu olmaz. Devletin niyeti sizi eve hapsetmek, sevdiklerinizden ayırmak, gelirinizden ya da eğitiminizden mahrum etmek asla olamaz, bunu bilesiniz. Çünkü, devlet vatandaşı için var. Biz devlet için hiç bir şey yapmasak da, devletin bizim için varını yoğunu ortaya koyacağını da unutmayın.

Bakın devlet diyorum, hükümet ya da şu parti bu parti demiyorum. Çünkü devlet bizim ortak varlığımız. İktidarıyla-muhalefetiyle, sağcısıyla-solcusuyla, şu partilisiyle ya da bu partilisiyle, özetle ülkenin bütün unsurlarıyla, bu devlet bizim devletimiz. O halde, kurallarını ve uygulamalarını beğenmesek de, ortak varlığımız olan bu otoriteye karşı saygısızlık yapmak kimsenin haddi değildir...

Bütün bunları neden mi söyledim?

Çünkü tam da bu günlerde, devlete ve onun koyduğu emir ve yasaklara uyma vakti. Kimsenin, "Ben dinlemem kardeşim, sokağa da çıkarım, işyerimi de açarım, seyahatimi de ederim" diyeceği günlerde yaşamıyoruz. Sen kurallara uymazsan önce ben karşı çıkarım. Çünkü, senin kural tanımazlığın bana da zarar veriyor. Ben kurallara uymazsam, sen de beni uyar. Hiç kimse bindiği tekneği delme özgürlüğüne sahip değil. Çünkü hepimiz aynı gemideyiz ve gemi batarsa hepimiz öleceğiz.

Hani "Ateş düştüğü yeri yakar" diye bir söz var ya, bu günlerde o sözün pek geçerliliği yok. Çünkü, korona denilen bu illet her yeri ve herkesi yakıp yıkıyor. Yani, "Bana bir şey olmasın da" demenin hiç bir anlamı yok. Tam tersine, "Sakın sana birşey olmasın ki, bana da bir şey olmasın" demek zorundayız.

Malum virüs belası, yaklaşık 7-8 gündür bizi de üzmeyi başardı. Ama çok şükür ki, akıbet hayra döndü. Bu tecrübe bize gösterdi ki, virüsün şakası yok. Her türlü tedbiri alsan bile, gene de risk altındasın. Çünkü, bilinen ve görünen bir düşmanla değil, tanımlanamayan ve görünmeyen bir düşmanla karşı karşıyasın.

İnsanoğlu görmeden ya da yaşamadan bazı şeyleri inanmakta zorlanıyor. İkna olmak için illa ki bir delil ya da deliller arıyor. Böyle olunca da ihmalkarlık yapıp, gerekli tedbirleri almakta umursamazlık gösteriyor. Oysa ki, görmediğin bir şeyin varlığını anlamak için, bazen etkilerine ve sonuçlarına bakmak gerekir.

Virüs denilen illet de böyle birşey; görmüyorsun, tanımıyorsun, bilmiyorsun, fakat sonuçları ölümcül. Bilinen bir gerçek var ki, sen onu umursamaz ve ihmal edersen, kendini korumuş olmuyor, sadece onun işini kolaylaştırmış oluyorsun. Bu nedenle, "Bana birşey olmaz" demek, virüse karşı yapılabilecek en büyük hatadır...

Evet sizi anlayabiliyorum;

Kapıda araban var, ama binemiyorsun,

Cebinde paran var, ama her yer kapalı, harcayamıyorsun,

Satacak malın var, satamıyorsun,

Ve daha bir sürü şeyden mahrumsun...

Haklısın, sanki Dünya açık bir cezaevi, evler de kapalı koğuş haline geldi. Her şey adeta tersine döndü; eskiden hayvanlar kafeslerde idi, insanlar ise dışarda; şimdi insanlar içerde hayvanlar ise dışarda. Yaşadığımız yerler birer hayalet şehre dönüştü, parklar bomboş.

Eğer gerekli tedbirleri almaz ve virüsü umursamazsak, hiç kuşkusuz ki bütün bunların daha da kötüleri bizi bekliyor olacak.

Unutmayın ki, evde birbirimize bakmak, yoğun bakım odasında solunum cihazı ile tavana bakmaktan çok daha iyidir. Bu nedenle, lütfen biraz daha dişimizi sıkalım ve evlerimizde kalalım.

Kısa zamanda gene parklarda oturmak, kırlarda koşmak ve şehrin insan dolu sokaklarında gezinmek için lütfen bir müddet daha evde kalalım...

Yazmak istediğim son bir husus daha var ki, içinde yaşadığım toplum adına son derece üzüntü verici.

Sanırım, bazı insanlara virüs yerine "nankörlük" denilen illet bulaşmış. Bu insanlar, devletin onca çabasına ve yardımına rağmen, malesef hala nankörlük ve hainlik peşindeler. Sanırım bu insanlar, milleti kışkırtmanın ve devlete sövmenin ibadet olduğunu filan zannediyorlar ki, günde beş vakit ihanet içerisindeler.

Ya kardeşim!

Dünyanın en medeni ve zengin ülkeleri bile, bu kriz döneminde vatandaşları için ücretsiz hiçbir şey yapmazken, sen bu devletin vatandaşları için yaptıklarını nasıl görmezsin? Üstelik beş kuruş para almadan...

Siz evinize kadar gelen ücretsiz maskeleri de mi görmüyorsunuz?

Siz, milletin birbiri ile yardımlaşmasına bile dil uzatacak kadar nasıl alçalabiliyorsunuz?

Siz, bu büyük devletin vatandaşı için yaptığı ücretsiz yardımların karşılığı olarak, zengin ve medeni ülkelerde vatandaşlarından kaç para istendiğini biliyor musunuz?

Siz, bu devletin alicenaplık yapıp başka ülkelere yardım etmesini alkışlamak yerine, yardım kolilerinin üzerindeki cumhurbaşkanlığı forsuna takılabilecek kadar sığ kafalı mısınız?

Biliyor musunuz, o forsun üzerindeki yıldızlar tarihteki 16 Türk devletini, ortadaki yıldız da Türkiye Cumhuriyetini temsil ediyor.

Kardeşim, siz kimsiniz? Ne istiyorsunuz bu milletten?

Lütfen bu dönemde bari politika yapmayın da, edebinizle evde oturup, bu büyük devletin size gönderdiği maskeleri bekleyin...

Esen Kalın...