Son dönemde tüm dünya ile birlikte bizim ülkemizi  de kasıp kavuran Koronavirüs salgını ile ilgili ilk şaşkınlık atlatıldıktan sonra  ikinci merhaleye geçildi yani Virüs ile ilgili mücadelenin hangi boyutta olacağı ile ilgili çözüm önerileri birbiri ardına sıralanmaya başladı.

Kabul etmek gerekiyor ki Koronavirüs salgını vesilesi ile “Asla değişmez ve hayata geçirilemez” denilen pek çok alışkanlık bırakın haftalar yada günleri saatler içerisinde duyuruldu, yöneticilerin verdiği bu talimatlar ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından anında hayata geçirilmeye başlandı.

1999 yılında meydana gelen ve herkes tarafından “Asrın felaketi” olarak değerlendirilen Marmara depremi sonrasında hayatında  olağanüstü bir olumsuzluk görmeyen Türk insanı bu durumun verdiği rahatlıkla ister istemez “bize bir şey olmaz”  ısrarından bir türlü vazgeçmemişti.

Koronavirüs salgının hayatımıza girdiği andan itibaren yöneticilerimizin üst üste  sağlığımız için verdikleri daha çok iyi niyetli talimatlar sözünü ettiğimiz ve “bize bir şey olmazı” hayat felsefesi  haline getirenler tarafından kulak arkası edilince mecburi talimatlar kolluk kuvvetleri tarafından uygulanmaya başlandı.

Koronavirüs ile birlikte hayatımıza giren çok sayıda ilkler bizim ve bizim gibi düşünenlerin yıllar yılı uygulanmasını istedikleri  uygulamalar, dün de bu sütunlarda bahsettiğimiz gibi sahillerde mangalla ve pikniklerin yasaklanması, Asker uğurlama törenlerinin  yasaklanması, mahalle aralarında yapılan düğünlerin yasaklanması gibi pek çok olumsuzluk bir bir ortadan kaldırılmaya başlandı.

Sabah saatlerinde aracımıza yakıt aldıktan sonra ödeme yapmak amacı ile kasaya doğru yöneldiğimizde işyeri sahiplerinin ödeme yapmaya gelenler için bekleme bantı yaptıklarını görünce “helal olsun işte bizim istediğimiz de bu” diyerek işyeri sahibine teşekkür ettik.

Lokantalardaki masa aralıklarının birer metreye çıkartılması da Koronavirüs salgını sona erdikten  sonrada devam etmesi gereken bir uygulama,  çok sayıda insanın tıkış tıkış bir halde yemek yediği bu yerlerdeki masaların birbirlerine olan yakınlıkları pek çok sıkıntıyı da ortaya çıkartıyordu.

Sürekli yazıyoruz biz millet olarak hijyeni seven ve uygulayan bir yapıda değiliz, öksürürken , hapşırırken kaşımızdakine yanımızdakine ne kadar zarar verdiğimizi de asla düşünmeyiz, yerlere çöp atmaktan asla sakınmayız, yerlere tükürmekten, balgam çıkarmaktan hiçbir şekilde geri kalmayız.

Satın aldığımız ekmekleri poşete koyan görevlilerin eldiven takmaları,  lokantalarda yemek için kullanacağımız çatal ve kaşık gibi araç gereçlerin ambalaj içerisinde olması, masalara peçetelerden daha çok kolonyalı mendil  konulması herkes kadar bizimde ortak beklentimiz.

Koranavirüs belası sayesinde biraz endişeden ama daha çok korkudan hayatımıza giren hijyen ve temizlik alışkanlığının  sonraki günlerde de uygulanması adına devletimizin süreklilik arz eden uygulamalardan vaz geçmemesi en büyük dileğimiz.

Toplu taşıma araçlarında, kalabalıklarda, banka kuyruklarında, spor müsabakalarında  artık gelişigüzel davranmanın bir işe yaramadığı kendimize dikkat etmenin aslında  herkese dikkat etmek olduğu asla unutulmamalıdır.

Bu günler geçer gider ancak giderken  bundan sonraki hayatımızın daha rahat daha sağlıklı olabilmesi adına şu an hayata geçirilen uygulamaları terk etmemek, bu uygulamaların devamlı olabilmesi  adına kurallara uymak, kendi sağlığımızı düşündüğümüz kadar başkalarının da bir hayatı olduğunu unutmamak bizi daha insani bir yapıya kavuşturacaktır.

Koronavirüs tüm dünya ülkeleri ile birlikte bizim içinde bir dönüm noktası olmalıdır, daha sağlıklı bir dünyada yaşamak adına alacağımız ufak tefek tedbirlerin bizi ve bizden sonraki nesilleri de kurtaracağını asla unutmayalım.

“Bize bir şey olmaz” diyen aklı evvellerin yerine “alacağımız basit tedbirler ile hem kendimizi hem de çevremizi kurtaracağız “ diye düşünenlerin daha fazla olması hepimizi kurtaracaktır.

Aksini düşünmek zaten en büyük felaket olur.