Malum uzun bir süredir Krona Virüs illetini yaşayan dünyada, ne yazık ki bizler de ülke olarak payımıza düşeni alıyoruz. Keşke hiç almasaydık, insanlarımızı evlerine hapsetmeseydik!

Ne güzel olurdu, günlük olağan yaşamımızı sürdürmemiz.

Ama maalesef, hayatta her şey umduğumuz gibi gitmiyor. Hele ki bu 2020 yılı ya da yirmi birinci yüz yıl! Çok kötü olaylara gebe bıraktı bizleri. Bir yandan depremler, diğer yandan savaşlar, sel felaketleri, kasırgalar, çığlar, uçak ve tren kazaları… Bu kadar mı üst üste gelir? Bu kadar mı canından bezdirir insanları?

Yaşanan bunca olumsuzluk ve felaketlerin birçoğunun ana kaynağı biz insanlarız. Bazen bir karış toprak için birbirimizi yeriz, hayatlarımıza kast ederiz. Bazen açgözlü olur, yeryüzü ve yeraltı kaynaklarının kontrolünü elimizde tutmaya çalışırız. Bazen kendimizi tüm evrenin patronu sanır, var gücümüzle zayıf olan kişi ya da toplumlara saldırırız.

Yeryüzünün genetiğiyle oynadığımız içinde depremler, seller, çığlar, uçak kazaları, tren kazaları gibi onlarca felakete neden oluruz. Oluruz olmasına da ama sonuçlarından hiç ders almayız. O an için yanıp tutuşuruz, badireyi atlattıktan sonra kaldığımız yerden daha fazla hızla hem insanlığa, hem doğal yaşama, hem diğer canlılara, havaya, suya ve toprağa ihanetimize devam ederiz.

Bu döngü ne yazık ki hız kesmeden sürüp gider. Aslında önemli olan bizden sonra gelecek olan nesillere bir şeyler bırakabilmek olmalıdır. Çocuklarımıza sağlıklı bir gelecek bırakmak olmalıdır. O gencecik bedenleri sağlıklı bir şekilde besleyip büyütmek, korumak ve kollamak olmalıdır.

İşte bu yazımda tam da bu konuya değinmek istiyorum. Sağlıklı neslin yetişmesi için sağlıklı ortama ihtiyacı vardır. Sağlıklı ortamda sağlıklı bedenler ve sağlıklı bedenlerin üstünde de sağlıklı beyinler gelişir.

Evde geçirmeye mecbur kaldığımız şu günlerde, devletimizin almış olduğu bazı sağlık önlemleri arasında özellikle kronik hastalıkları olan ve asıl risk grubunu oluşturan altmışlı ve üstü yaşlardaki insanlarımızın doğal ihtiyaçlarının karşılanması işini ülke gençliği olarak üstlenmiş durumdalar. Her haberde görüyor ve duyuyoruz ki genç nesil, kendinden önceki nesle hizmet edebilme yarışı içerisindeler.

Bu durum orta ve üst yaş grubunu oldukça mutlu etmektedir. Ve ülkemizde insanlığın hala ölmemiş olduğunu kanıtlamaktadır. Bu anlamda duyarlı Türk gençliğini alkışlamak gerek.

Hele Sağlık emekçilerinin fedakarlığını hiç mi konuşmamak gerek. Çünkü onlarla ilgili daha önceki yazılarımda da çokça bahsettim. Onları da ayakta alkışlıyoruz. Sadece onlar mı? Değil tabi ki! Belki yazarken unuttuğum kesim olabilir.

Şimdiden onlardan özür diliyorum. Mesela, emniyet güçleri, onlarda gece gündüz demeden halkın her türlü işini görme ve güvenliğini sağlama da olağanüstü çaba içerisindeler. Onları da kutluyoruz.

Özellikle sağı solu, kentlisi köylüsü olmadan her türlü farklı siyasi görüşe rağmen ortak akılla yürütülen belediyeleri ve belediye çalışanlarını unutmak mümkün mü? Onları da özverili çalışmalarından dolayı alkışlıyoruz.

Özellikle basın mensuplarının, gazete ve medya kuruluşlarının çalışmalarının azımsanacak bir durum olmadığını düşünüyorum. Onlarda halkın sağlıklı, doğru ve tarafsız haber alma haklarını kullanarak, gecelerini gündüzlerine katarak, ülkenin her köşesine haber yetiştiriyorlar. Onları da ayakta alkışlıyoruz.

Asker ve jandarmamız her zaman olduğu gibi, ülkenin sınır güvenliği ve toprak bütünlüğü öncelikli olmak üzere bulundukları yerlerde halkın temel sorunlarının çözümünde yine olağanüstü gayret göstermektedirler. Onları da kutluyoruz.

Ulaşım, taşıma ve iletişim alanında hizmet veren tüm emekçileri alkışlıyoruz. Fırıncımız bakkalımız, kasabımız herkesi ama herkesi ve her kesimi alkışlıyoruz.

Mustafa Kemal Atatürk, bizim için hiç ölmedi ve ölmeyecek! Çünkü 1938 yılında Çin’de baş gösteren kolera salgınında dertlerine deva olması adına şimdi kapalı olan ama o zaman ülkenin en önemli sağlık kuruluşu olan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü tarafından üretilen bir milyon aşıyı Çin’e ücretsiz göndermiş ve insanlık dersi vermişti. O’nun ektiği tohumlar bugün karşımıza Virüs Tanı Kiti olarak çıkıyor.

Bugün Çin devleti iki milyon adet virüs tanı kitini Atatürk anısına ücretsiz olarak ülkemize gönderiyor ve Atatürk’e borcumuzu ödüyoruz diyorlar. Buradan da anlaşılıyor ki, hala Atatürk’ün mirasını yiyoruz. Böyle bir liderin bedenen ölmüş olmasına rağmen fikren ve manen hiçbir zaman ölmeyeceğidir. Bu anlamda ölümsüz liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e de sonsuz minnetlerimizi sunuyoruz.

Toplu taşıma da gece gündüz demeden hizmet veren tüm çalışanları tebrik ediyor, alkışlıyoruz. Kamuda çalışan tüm etkili ve yetkili, alt ya da üst grup kamu görevlilerini alkışlıyoruz. Özel sektör çalışanı olup, bu olumsuz süreçte toplumun sağlık, beslenme, giyim kuşam, iletişim, gibi hemen her konuda emek sarf eden tüm insanlarımızı bu emeklerinden dolayı alkışlıyoruz.

Yukarıda saymaya çalıştığım emektarlar, hepinize ama hepinize sonsuz minnettarız. Bizler evlerimizde oturmaya, dinlenmeye çekilmiş olduğumuz halde, sıkıldığımızı bile ifade edebiliyor isek, sizlerin bu can siperane çalışmalarınızın karşılığını nasıl ödeyeceğiz.

Ayrıca bu olumsuz sürece evinde kalarak katkı veren, çalışanların görevlerini yapmalarını engellemeyen, onlara kolaylık sağlayan orta ve üst yaş grubu insanlarımızı ve kronik hastalığı olup evinde zaman geçirerek çalışanlara kolaylık sağlayan tüm hastalarımıza da şifa diliyor, onları da alkışlıyoruz. Demek ki ülkemizde insanlık ölmemiş, değerlerimiz hala dipdiri ve capcanlı ayakta durmaktadır. Umarım bu birlikteliğimiz ve dayanışma ruhumuz hiç ölmez. Her zaman, her koşulda devreye girer ve sürüp gider.

Değerli korona virüs savaşçıları ve emektarları, vatan size minnettar kalacaktır. Bizler evlerde ve güvende kalalım. Sizler de sağlıklı kalın, mutlu kalın.