Şükürler olsun ki, kısmet olursa önümüzdeki birkaç gün içerisinde bir bayrama daha kavuşmuş olacağız.

Eskiden, bayram denilince akla ilk gelen şey çocuklardı. Çünkü, bayramları dört gözle bekleyen ve en saf halleriyle bayramların tadını çıkaranlar onlardı. Onlar için, bayramın hangi bayram olduğunun da pek önemi yoktu.

Çocuklar için bayram günleri, "Birkaç hafta önceden alınan ya da diktirilen elbiselerin giyildiği, dedenin ya da babanın elinden tutarak bayram namazına gidildiği, bayram namazından sonra önce cami avlusunda, daha sonra ise evlerde akraba ve komşularla bayramlaşıldığı, ceplerin ikram edilen şeker ve harçlıklarla doldurulduğu, pazar yerindeki satıcılardan alınan maytapların patlatıldığı ve bunlara benzer daha pek çok güzelliğin yaşandığı özel günlerdi...

Yazımı okuyanlar, "Eskiden böyleydi de, şimdi farklı mı" diye düşünebilirler. Evet, malesef şimdiki bayramlar çok farklı. Bırakın çocukları, büyükler için bile, bayramlar artık eski bayramlarla aynı değil. Daha açıkçası, herşeyin hızla değişip tükendiği günümüz dünyasında, bayramların da tadı kaçtı...

Ne yazık ki, bugünkü çocuklar eski bayramların tat ve duygularından tamamen habersizler. Çocuklar için bayramlar, tatil günleri olmanın ötesinde artık pek bir anlam ifade etmiyor. Bırakınız manasını, kutlanan bayramın ne bayramı olduğunu dahi bilemeyecek kadar yabancılar bu özel günlere...

Bayram için yeni elbiselerin alınmış olması artık onları çok mutlu etmiyor. Çünkü onlar, doyumsuz çocuklar haline geldiler. Her istedikleri alınan, her dedikleri yapılan ve maddi anlamda hiçbir ihtiyaçları bulunmayan bir çocuk için, bayram diye alınan bir kıyafetin ne anlamı olabilir ki...

Biz büyükler ise, hazırcılığa alışmış tembel bireyler olarak, bayramlarda artık tatlılarımızı evde kendimiz yapmayıp dışardan hazır satın alıyoruz. Bayramdan günler önce evlerde yaşanan tatlı hazırlama telaşları artık yaşanmıyor. Dolayısıyla, bayramı hatırlatan bu güzelliklerden de mahrum ettik çocuklarımızı...

Kurban bayramından birkaç ay önce alınan ve onlarla adeta arkadaş olunan kurbanlık koyunlar artık yoklar. Çocukların, kurbanlık hayvanlar ve kurban adına yapılan iş ve faaliyetlerden zerre haberleri olmuyor. Onlar, kurban etini ancak sofraya konduğunda gören bireyler haline geldiler. Hal böyle olunca da, bazılarının kendilerine sundukları yanlış ve eksik bilgiler sebebiyle, kurban kesme ibadetini artık bir vahşet olarak görmeye başladılar.

Benim çocukluk yıllarımda, kurbanlık koyunumuzu bayramın bir kaç ay öncesinde satın alırdı babam. Onun bayrama kadar olan bakımını kardeşlerimle beraber biz üstlenirdik. Evimizin hemen önündeki çayda ya da kırlarda gezdirir ve taze otlarla beslerdik koyunumuzu. Sanki bir arkadaş gibi onunla oyunlar oynardık. Birkaç aylık süre içerisinde birbirimize o kadar çok alışırdık ki, onun bayramda kesilecek olması bizi çok üzerdi. Bu nedenle de, "Kesmesek te, onun yerine kasaptan et alsak olmaz mı?" diye sürekli babamıza sorardık. Biz bu soruyu ne zaman sorsak, babam bize kurbanla ilgili bilgiler içeren bir sürü şey anlatırdı.

Babamın ve diğer büyüklerimizin kurbanla ilgili bize anlattıklarını, sanki bugün gibi hatırlıyorum;

" Hayat bir imtihandır ve bu hayatta imtihanların en büyüklerine tabi tutulanlar ise peygamberlerdir. Fakat, Hz. İbrahim’in ve oğlu İsmail’in imtihanı, en büyük imtihanlardan biridir.

İbrahim Peygamber birgün rüyasında kendisine oğlu İsmail’in kurban edilmesinin emredildiğini gördü. Yaşlılık devresinde sahip olduğu ve çok sevdiği biricik oğlunun Allah'tan gelen kurban edilme emrine tereddütsüz riayet etti. Bu emri oğluna haber verdiğinde ise, çocuk yaştaki Hz. İsmail de Allah'ın kendisi hakkındaki emrine derhal boyun eğdi. Böylelikle, her ikisi de kendileri hakkındaki sınavı geçmiş oldular. Yüce Allah, onların bu fedakarlık ve teslimiyetleri karşısında, Hz. İsmailin yerine kurban etmesi için, bir koçu Hz. İbrahim'e hediye olarak gönderdi.

Hiç şüphesiz ki, Hz. İbrahim ve İsmail’in Allah'ın emrine tereddütsüz kabul ve riayet etmeleri, insanlık tarihinin en büyük fedakarlık ve teslimiyet örneklerinden biridir.

Yüce Allah elbette insanların kurban edilmesini istemez. Rabbimizin bu çetin imtihandaki maksadı, onların fedakarlıklarının ve teslimiyetlerinin derecesini ölçmekti. Onlar bu sınavı başarıyla geçtiler.

İşte kurban da, biz kulların mal ve parayla imtihanıdır. Oğlunu kurban etmeyi göze alabilen Hz. İbrahim gibi, Allah’ın bize verdiği nimetlerin bir şükrü olarak, bir koyunu bile kurban edip edemeyeceğimizin imtihanıdır...

Aslında bütün ibadetler, emirler ve yasaklar, biz kullar için birer imtihandır. Yani, Allah'a olan itaat ve şükrün ortaya konulmasıdır.

İşte bu sebeplerle, Allah'ın verdiği nimetlere şükretmek ve O'na daha da yakınlaşmak maksadıyla her yıl kurban kesiyoruz.

Umarız Hz. İbrahim ve İsmail gibi bizler de imtihanlarımızdan başarıyla geçer, Allah'ın lütfuna mazhar oluruz."

Bugün malesef, bizlere kurbanı böylece  anlatacak ve yaşatacak eski babalar ve dedelerden çok fazla kalmadı.

Ellerinden tutup camiye gittiğimiz dedeler geçmişin tozlu sayfalarında kaldılar.

Çocuklar kurbanı yaşayıp hissetmiyorlar ki anlamını tam olarak bilebilsinler. Onlar, Kurban ya da Ramazan Bayramlarını tatil ve gezmeye gidilecek günler olarak biliyorlar artık.

Malesef ki, günümüz bayramlarında eskisi gibi akraba ve büyükler ziyaret edilmez oldu. Ne hazindir ki, bayram gibi önemli günlerde büyüklerin ziyaretlerine gitmek yerine, onları telefonla aramanın ya da ağdalı sözlerle mesajlar göndermenin dini bir görev olduğunu sanmaya başladık. Pek tabi ki, çocuklarımız da  büyükleri gibi davranmaya başladılar. Çünkü çocuklar, sözleri değil izleri talip ederler...

Artık, büyükler için kurban telaşı diye birşey söz konusu bile değil. Çünkü, bayram geldiğinde, günler öncesinden bir marketle adlarına kurban kesilmesi konusunda anlaşılmış ve bir miktar et kendileri için çoktan ayrılmış oluyor.

Dini duyguları biraz daha zayıf olanlar ise, kurban kesmeyi bir kenara bırakın, "Kurbanın bir vahşet olduğu, kurban kesmek yerine yoksullara yardım etmenin yeterli olacağı ya da bir derneğe bağışta bulunmanın bile kurban sayılacağı" gibi ardına sığınacakları pek çok uyduruk düşünceyi epeydir savunmaya başladılar.

Halbuki Kurban kesmek Allah'ın bize emrettiği bir ibadettir. Kurban, adayışın ve adanılışın diğer adıdır. Allah'a ulaşacak olanlar, kesilen kurbanların ne etleri ve kanlarıdır. Allah'a ulaşacak olan Allah'ın emri karşısındaki bizim iyi niyet ve samimiyetimizdir. (Hac-37)

Haşa, Allah'ın bizim kestiğimiz kurbanlara ihtiyacı mı var?

Haydi gelin, bu yıl hep beraber biraz daha farklı bir kurban yaşıyalım. Kestiğimiz kurbanların yanında;

- Kibrimiz tevazuya,

- Irkçılık insanlığa,

- Ayrımcılık birliğe,

- Savaşlar barışa, kurban olsun...

Esen kalın...