“İnsanlar konuşarak birbirlerini daha iyi anlarlar. Çünkü konuşma, anlaşma yollarının başında gelir. İnsanlar duygu ve düşüncelerini konuşarak anlatırlar ve sevgi göstererek,  daha iyi anlaşırlar,” sözü insanların konuşa, konuşa birbirlerini anlama  sanatıdır..


Ve konuşmadan korkmayan, konuşurken karşısındakine tüm samimi, içten gelen  duygularını anlatan biri olduğumu sanan biri olarak, konuşmanın da çokta anlatılmak isteneni anlatamadığını, insanın demir attığı limanda, attığı demiri çekip, çekmeme arasında gidip, gelen bir gemi misali bir kez daha anlıyorum, limanın tutum ve tavırları ile anlatılmak istediğini anlamak  istememezlikten gelmek istese de...


Ama limanda bulunan gemiyi geri iten ve adeta “Sonu belli olmayan ve içi köpek balığı kaynayan okyanusa çek, git” dercesine sarsan dalgalara benzer tutumların gün geçtikçe sertleşip, ağırlaştığı ve fırtınaya, sonrasında tsunamiye dönüşeceği görünürken onca konuşmanın fayda vermediği, tam tersi geminin Karinasını yani geminin su altında kalan dış yüzeyini, insanın gönlünü, kalbini yırtıp, çatlattığını da hissedersin...


Ve aynı duygular içinde olan ve adeta med cezir yaşayan bir sahil sarhoşluğu ile sıkıştığımda, anlatacağım birini arayıp, bulamadığımda adeta seviştiğim, seviştikçe içimdekilerini boşaltıp, rahatladığım yazılarıma dönüp, konuşup, anlattıklarımı anlamayanlara bir cumartesi yazısı ile anlatmaya karar verdim...


Bilmem desem de öyle göründüğünü ortaya koyan o limanı gösteren fenerin sarı ışıklarının sönmeye yüz tuttuğunu da kabul edip, yeniden bir karanlığa, ya da okyanuslardaki bilinmeyen kara deliklere düşmeden ayrılmak ister, o sık, sık gelen salakça itici dalgaların bunaltmaya başladığını yazarak, anlatmak ister bir durumda olmak zor olsa da gerçek...


Evet tüm hırçın dalgalara karşın ısrarla limanda durmak isteyen gemiye çarpıp, onu üzen ve adeta “yüz git” diyen dalgaların limanı yakmadan, gemiyi de boğmadan en iyisi çekip gitmek mi diye düşünürken bu yöndeki düşünceleri bir hayli arttıran hal ve hareketlerin sahibine limana ve beni o limana çeken sarı ışıklı deniz fenerine ne demem gerektiğini düşünürken, bir an önce karar verip, yelkenleri açtırma adına güverteye çıkıp “foraaaa” diye bağırasım geliyor, kalbin ve gönlün baskısı nedeniyle yutkunup, çıkmayan sesimle...