Çocukken hepimizin sıkça duyduğu Mız Mız kelimesinin aslında özlemle yad ettiğimiz çocukluğumuzda kalmadığını, hayatımız boyunca yaşadığımız onca dert ve sıkıntıyla birlikte olgunlaşma, yaşlanma sürecinde de devam ettiğini görür, hisseder, bazen güler, bazen de ağlarız..
Çünkü, Mız mızcılığın yanına birde kıskançlığı koydunuz mu o zaman, 'seç pirinçteki taşları' sözünü hatırlar ve işkence denen bir süreci yaşamaya başlarsınız.
Evet, 50 yaşına dayanmış, 51. yaşıma merhaba demeye hazırlandığım şu günlerde benim yaşımda hatta bir, iki yaşta ileride olanların hala o çocukluk sürecinde kalıp, mız mızcılıklarına birde, şüphe, kurgu ya da mevcut bir rekabetin farkında olmaktan doğan bir ruh hali olan kıskançlığı ekleyip, çocukluğumuzdan kalma saten vücutları gerip, burdukları şu günlerde beni de geren bir soru sorulur; 
O da, 'Rahat mısın?' sorusuna aranan cevap aramaya başlarsınız.
Sanal ortamlarda 'mutluymuş' ayakları ile bol bol pozlar vererek, karanlık gecelerde yattıkları yataklarında ördükleri örümcek ağına yenilerini çekip, sonra da kanını emene kadar kullanıp, kenara atma hesapları yapanların bir günde o ağa düşenin mız mızcılığa, kıskançlığa  dayanıklılığı ile param parça olacağını hesaba katmayanların kendi kıskançlıkların da önce kanser şüphesi ile ardından kahrolup, öleceklerini de hesaba katmazlar..
Belki de bunlar yaşanmadan bir anda beklemedikleri bir yerde üzerilerine he an çekilecek olan sert bir kırmızı çizgi ile yok olup gideceklerini de hesaplamazlar..
Evet mız mızcılık ve kıskançlığın insan genini bozan bir sağlık sorunu olduğunuda belirtmek de gerekir..
Çünkü Tıp'da psikolog, asabiye ve sinir hastalıkları dalı olan eğitim gören doktorlar boşun okumuyorlar bu tür hastaları iyileştirme mücadelesi vermek için..
Her bir şeyde kusur bularak hiç bir şeyden memnun olmayan bu tiplerin diğer bir hastalık olan ve her an patlamaya hazır bekleyen bir faciaya olan kıskançlık, büyüklük hezeyanı ya da büyüklük kuruntusu, kişinin kendisine gerçekle uyuşmayan üstün nitelikler yakıştırması olan megalomani bataklığında aslında kendilerini batırdıkları da diğer bir gerçektir.
Bu mız mızcılık ve kıskançlıkların size de yansıması ve yaşamınızda yarattığı derin yıkımlara neden olsa da; 'Sabır çekip, giden değil, 'bu da geçer Allah kerim' diyen, yüreğinizle 'size sarılan canlar olsun dost dergahınızda..' diyerek, size yaşatılan ve diğer adı Çin İşkencesi olan işkencesinden bir an önce uzaklaşarak teselli aramak en güzeli..
Çünkü bir hastalık olan mız mızcılık ve kıskançlık öyle bir olumsuz atmosfer yaratır ki onu yansıtanların oyununa gelir, bir anda şu günlerde sık sık İstanbul ve çevresini sallayan artçı depremler de olduğu gibi sarsılır bir anda tsunamiye dönüp, onlarında içinde olduğu tüm alanı bir anda silip, süpürür, yaşam denen ortamı yıkar geçersiniz..
Oynanan oyun da zaten budur..
Ha unutmadan bu anlatmaya çalıştığım ruh halimi Fakir'den Nağmeler deyip, geçmeyin sakın, iyi düşünün..