Bir yenisinin İstanbul’a açılması düşünülen boğazın iki yakaya gelmediği ülkede, ekonomik sıkıntıların hat safada olduğu bir süreçte, okyanus ötesinde ki boğazı kapatan devasa geminin dünya ekonomisinin de dikişlerini sökmüşe benziyor.
Tebrik telefonunu açmayıp, online yapılacak olan İklim Zirvesi toplantısına katılacak 39 lidere olduğu gibi Erdoğan’a da mektup gönderen Biden’ın, bu mektubun içeriğinde anlatmaya çalıştığı doğanın ve dünyanın içinde bulunduğu bunalımı aşmak için başta dünya liderleri olmak üzere, herkese görev düştüğünü belirtirken asıl sorunun, suçlunun kendisininde içinde olduğu biz insanlar olduğunu, bu insanların dünyayı ve ekonomiyi ele geçirme yarışının hırsınıda okyanuslara dikiş atmakla yaptığını görebiliriz.
En bariz örneği Süveyş kanalını kapatan geminin sahibi gemi gibi biz insanların dünyayı ele geçirme hırsını ortaya koyan para kazanma yarışını ve tutkusunu görebiliriz.
Çünkü teknoloji ve silah gücüyle dokunduğu yeri kana bulayan, doğayı katlederek dünyayı ele geçirmeye çalışan Amerika ve onun tayfası Avrupa’ya karşı mücadele veren Çinliler gibi hırsı, biz insanların kazanma isteğini en güzel örneğini tekstilci bir dostumdan dinlediğim hikayeden daha iyi anlıyorum.
Hemen, hemen hepimizin elinden düşmeyen telefonlarda aşk mesajları atmakla meşgul olduğumuzu düşünmekten öteye geçemeyenlerin hesaba katmadıkları, zamanın nasıl değerlendirebileceğinin en güzel örneğini ortaya koyan Çinlilerin, bugün başta tekstilde olmak üzere telefon ve teknolojide neden dünyayı zorladığını anlamak için, o hikayeyi bende anlatmak isterim.
Çünkü zamanın ne kadar önemli olduğunu, ayakta uyuyup gelen mektup ile de toplumu uyutanların unuttuğu, koronavirüs aşısı gibi yapılması gereken ve ekonomimize ilaç olacak olan zamanın ne kadar değerli olduğunu anlıyoruz, matbaayı bile günahtır diyerek, gecikmeli olarak getirenlerin torunları olarak..
Çinlilerin zaman kazanmak için denizde yüzdürdükleri gemilerde tekstil atölyeleri kurup, hem malı ulaştıracak yere, hemde denizde yüzerken dikiş makinalarında üretim yaptıklarını biliyor muydunuz?
Ben bilmiyordum. Bu hikayeyi dinleyip, şok olurken arabama binenlerin “büroyu kendinle mi taşıyorsun?” diyeceklerine “Aaa araba ne kadar kirli!” dediklerini hatırlıyorum. Çünkü üç tarafı denizlerle kaplı olmasına karşın deniz ticaretiyle değil, doğayı katleden beton sektörüyle ekonomisini ayakta tutmaya çalışan bir ülkede, benimde okyanuslar olmasada trafiği tıkanan yollarında zaman kazanıp hayata tutunmak için dikiş attığımı anlamazlar, Çinlileri anlamadıkları gibi...