Gemi facialarında bir kural vardır; gemi batmaya başlayıp flikalar suya indirildiğinde, kaptanın talimatı üzerine, önce kadınlar ve çocuklar kurtarılır.

Uçak yolculuklarında meydana gelen sorunlarda ise, uygulama biraz farklı şekilde cereyan eder.

Örneğin; yolculuk sırasında herhangi bir nedenle kabin basıncının azalmasıyla üst bölümden otomatik olarak düşen oksijen maskelerini ebeveynler önce kendilerine, ardından da çocuklarına takmalıdırlar.

Çünkü, kendisi yeterli oksijeni almadan maskeyi çocuğuna takmaya çalışan ebeveyn, yetersiz oksijen yüzünden düşünme ve hareket kabiliyetini kaybeder, böylece hem çocuğu hem de kendisi büyük risk altında kalabilir. Oysa önce kendi maskesini takarak yeterli oksijeni alan ebeveyn, daha sonra rahatlıkla çocuğuna da maske takabilir.

Ayrıca, yetişkinlere göre küçüklerin oksijensiz kalabilme süresi daha da uzundur.

Anlattığım iki örnekte de çocuklar, yangın anında ilk kurtarılacak eşyalar misali, öncelikle dikkate alınmaları gerekli olan kişilerdir.

Çünkü çocuklar, korunmaya muhtaç, zor anlarda başlarının çaresine bakamayacak kadar güçsüz ve yetişkinlere göre daha da savunmasız varlıklardır.

Çocuk denilen birey, bir gülüşüne ömrümüzü verebileceğimiz, varlığı ile Dünyamızı değiştiren ve hayatımıza anlam kazandıran nadide bir değerdir.

Dünyaya getirip yetiştirdiğimiz, eğitim ve terbiye verdiğimiz çocuklar, aslında doğdukları andan itibaren bizlere "daha iyi insan olma" dersi veren öğretmenlerimizdir.

Çocuklar, gözümüz gibi baktığımız, herşeyden sakındığımız, sevginin en saf halidir; aşktır, mutluluktur, candır...

Ümitlerimiz ve geleceğimizdir...

Peki, bu kadar önemli ve değerli varlıklar olan çocuklara, toplum olarak gereken ilgi ve özeni gösterebiliyor muyuz?

Çok üzgünüm ki bu sorunun cevabı, koca bir "Hayır".

Çünkü, bu denli değerli ve öncelikli olan çocuklarımız, malesef "çağdaş" dünyada gerçekleşen sömürü, istismar ve katliamların da en başta gelen madurlarıdır.

Ne yazık ki, artık günümüzde istismar ve katliamlara, önce kadınlar ve çocuklardan başlanmaktadır.

Gün geçmiyor ki gazetelerde, internette ve televizyonlarda çocuk istismarına, tacizine ve katliamına ait en az bir habere rastlamayalım.

Artık sınır kalmadı; bebek diyebileceğimiz yaştaki çocuklar tecavüz edilmektedir.

Ebeveynler arasındaki sorunların en büyük madurları gene çocuklar olmaktadır.

Savaşlardan, ekonomik krizlerden ve terörden de en çok çocuklar zarar görmektedir.

Kısacası, insanlar bilerek ya da bilmeyerek geleceklerine dinamit koymakta, kendi topuklarına kurşun sıkmakta ve en değerli varlıklarını göz göre göre kaybetmektedirler.

Aksi taktirde, daha geçen hafta İstanbulda, henüz bebek sayılabilecek yaştaki kız çocuğuna hunharca yapılan tecavüzü nasıl açıklayabileceğiz?

Sorarım sizlere, bu nasıl bir sapıklık ve nasıl bir ruh halidir?

Bırakınız insanları, hayvanlar arasında bile böylesi sapıklık ve vahşetlerin örneği yoktur.

Siz, hiç küçük bir kuzuyla çiftleşmeye kalkan bir koç gördünüz mü?

Ya da bir buzağıya musallat olan bir boğa, bir civcivi kovalayan horoz ya da yavrularıyla çiftleşen bir kuş gördünüz mü?

Ben hiç görmedim...

Ne kedilerde gördüm, ne köpeklerde, ne yılanlarda, ne de çiyanlarda...

Şimdi bu durumda, henüz bebek sayılabilecek yaştaki küçücük çocuklara, cinsel birer obje gözüyle bakabilen şerefsizlere hayvan demiyeceğiz de ne diyeceğiz? Aslında böylelerine hayvan demek bile ödül sayılmaz mı?

Onlar, olsa olsa, Kuran'da bahsedilen, "hayvanlardan bile aşağı" varlıklar ve insan görünümlü canavarlardır...

İsterseniz, gelelim konunun başka bir boyutuna;

Ne zaman ki bir taciz haberi ortaya çıkar, doğal olarak toplumun büyük çoğunluğu buna bir şekilde tepki gösterir. Ya sosyal medyadan, ya da başka bir şekilde, tacizcilere karşı öfkelerini kusarlar ve ilgililerin bu konu hakkında önlem almalarını isterler. T

acizcilere en ağır cezaların verilmesi için, yasaların değişmesi gerektiğini düşünenler, kamuoyu oluşturmak adına her türden kampanyayı organize ederler.

Bütün bu anlattıklarımız, gayet insani ve sorumluluk bilinci ile yapılan eylemlerdir.

Gel gelelim, toplumun küçük te olsa bir kesimi var ki, zavallı çocukların tecavüzleri, sömürülmeleri ve öldürülmeleri üzerinden siyaset yapmakta ve rant devşirme peşinde koşmaktadırlar.

Akıl alacak gibi değil; koca koca gazetelerdeki haberlerde, tecavüzcülerin partisi sorgulanıyor.

Bir kesim, zavallı çocukların tecavüz ve katledilmelerinin acısı içinde kıvranırken, başka bir kesim ise, aşağılık yaratığın memleketi, partisi veya mensubu olduğu gruplar üzerinden toplumu büyük bir nefretin içine çekmek istemektedir.

Sosyal medyada yer alan şu paylaşıma bir bakar mısınız;

"...Yılanın başı küçükken ezilmelidir. O çocuğun ailesi AK  partinin yemlediklerinden ise ve birgün ortalıkta gezinip bilinçsizce AK partiyi destekleyenlerden biri olacaksa bugün bunu yaşamış olması daha iyidir. Değmez bu insanların çocukları için bile olsa..."

Yazık, çok yazık...

Biz nasıl bu hale geldik...

Nefretleri, kızgınlıkları ve acıları bile bir şekilde siyasi ranta dönüştürme kaygısı ve çabası, hepimizi esir almış durumda.

Yoksa bizler, hepimiz aynı dünyada ve ülkede yaşamıyor muyuz?

Tacizcinin senin partinden ya da şehrinden olmaması, seni neden mutlu eder?

Bu nasıl bir aymazlık, ahlaksızlık ve onursuzluktur...

Bizler, en azından böylesi iğrenç ve toplumsal meselelerde bile, acılarımızı hep beraber yaşayıp paylaşmayı ne zaman öğreneceğiz?

Toplumsal meseleler hakkında hep birlikte mücadele edebilecek kadar birbirimize saygımız, sevgimiz ve tahammülümüz kalmadı mı artık?

Sizleri temin ederim ki, bu gidişimiz gidiş değil. Ortada ne millet kaldı, ne de memleket; gün be gün eriyoruz.

Malesef, birbirinden nefret eden, huzursuz, mutsuz, sevimsiz, suratsız, tutarsız, saygısız, zevksiz, tahammülsüz insan yığınlarına dönüştük...

Ey akıl, izan, insaf, yol, yöntem, usül, edep, adap, hak, hukuk, adalet nereye kayboldun? Yoksa sende mi göklere kaçtın...

Daha da geç olmadan, "zararın neresinden dünülürse kardır" deyip, lütfen aklımızı başımıza toplayalım.

Kaybettiğimiz insanlığımızı, inancımızı ve değerlerimizi hatırlayalım...

Televizyon ekranlarından, internetten ve farklı mecralardan evlerimize ve toplumumuza servis edilen fuhşiyat, görgüsüzlük, pislik, israf, gösteriş, riya ve ahlaksızlıklardan çoluk çocuğumuzu, kendimizi ve ailemizi koruyalım.

Aksi taktirde, tarih bizi kayıp bir nesil olarak hatırlayacaktır...

Esen Kalın