Bugünlerde dünya gündemi oldukça hareketli. Dünyanın jandarmalığını üstlenen büyük patron, kendi ülkesinden yaklaşık onbin kilometre uzaklıktaki bir karakol komutanını infaz etti. Çünkü, karakol komutan misyonunu tamamlamıştı ve çok şey biliyordu.

Neden mi bahsediyorum?

Geçtiğimiz Cuma gecesi Irak'ın başkenti Bağdat'taki Uluslararası Havalimanında gerçekleştirilen kanlı infazdan.

Bildiğiniz üzere, sözkonusu olayda ABD, Irak Uluslararası Bağdat Havalimanı'nda Haşdi Şabi konvoyuna füze saldırısı düzenlemiş ve bu saldırıda, "İran’ın sevgili evladı, yaşayan efsanesi" denilen İran Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ile birlikte toplam yedi kişi hayatlarını kaybetmişti.

Olay hakkında bir değerlendirme yapmadan önce, olayda adı geçen Haşdi Şabi ve Kasım Süleymani hakkında bazı bilgiler vermekte fayda olduğunu düşünüyorum.

HAŞDİ ŞABİ NEDİR?

Türkçe manası "Halk Seferberlik Güçleri" olan Haşdi Şabi, çoğunlukla Şiilerden oluşan, Sünni, Hristiyan ve Yezidileri de içeren yaklaşık 40 farklı gruptan oluşan, Irak hükümetinin de desteklediği ortak politik cepheyi barındıran örgütür.

2016 yılında, Irak Cumhurbaşkanı Fuad Masum'un Haşdi Şabi'yi silahlı kuvvetlere dahil eden yasayı onaylamasıyla, örgüt Irak ulusal silahlı kuvvetlerin en üst düzey komutanlığına tabi oldu.

Haşdi Şabi örgütünün İran Devrim Muhafızları tarafından teşkilatlandırıldığı ve bünyesindeki grupların liderlerinin, genelde Tahran'la ve İran'daki kutsal Kum şehriyle yakın ilişkileri olan din adamlarından oluşturulduğu biliniyor.

KASIM SÜLEYMANİ KİMDİR?

Kimilerine göre “İran’ın Ortadoğu’daki kılıcı”, kimilerine göre “Halep Kasabı”, kimilerinin gözünde ise “gölge komutan” ya da “acımasız bir katil” olan Kasım Süleymani, İran dini lideri Ayetullah Hamaney’e göre ise “yaşayan bir şehid”tir.

Süleymani, İran Devrim Muhafızları’na bağlı "Kudüs Gücü" komutanıydı. Kudüs Gücü ise, İran'ın en yüksek siyasi ve dini makamı olan Ayetullah Ali Hamaney'den doğrudan emir alan ve İran’ın yurt dışı operasyonları için kurulmuş özel bir birliktir. Süleymani'nin resmi olmayan görevi ise, Suriye, Irak, Lübnan, Yemen ve Şiiler’in yaşadığı bütün alanlarda, sahip olduğu askeri güçle İran politikalarını belirlemekti.

Yani, Süleymani bahsedilen yerlerde sadece askeri operasyonlardan değil, aynı zamanda İran siyasetinin yayılmasından da sorumluydu.

Batılı kaynaklara göre Süleymani, Suriye'de bulunan yaklaşık onaltı bin İranlı askerle birlikte, sayıları altmış bin civarında olan Afgan Fatimiyyun Tugayı, Pakistanlı Zeynebiyyun Tugayı, Lübnan Hizbullahı ve Iraklı Nuceba Hareketi gibi milis güçlerini de komuta ediyordu.

İran açısından böylesine birinin infazı, İran Genelkurmay Başkanı’nın öldürülmesi ile aynı anlamı taşımaktadır.

Bu bilgilerden sonra, şimdi gelelim farklı bir açıdan olayı değerlendirmeye;

Bazılarına göre, Dünyanın her yanından topladığı onbinlerce teröristi Esed saflarında savaşmak üzere Suriye'ye sokan Kasım Süleymani, yolaçtığı tecavüz, işkence ve katliamlar sebebiyle, tıpkı Bosna kasabı Radovan Karadziç gibi, bir savaş suçlusuydu.

Yine rivayetlere göre Süleymani;

Irak savaşında ABD askerleri ile bir olup, pek çok Müslüman ve Musul Kerkük Türkmenini katletmiş;

DAEŞ'i bahane ederek,YPG'nin yapılanma aşamasında örgüte önemli katkılarda bulunmuş;

Esad rejimine destek vererek, İran'dan getirdiği milisler ile dokuz yıldır Türkmen Dağı Bayır bucak bölgesinde pek çok Türkmenin  katline sebep olmuştur.

Öte yandan, Kudüs Gücü'nün komutanı olmasına rağmen, Kasım Süleymani'nin faaliyet göstermediği tek yer Kudüs'tür.

Amerika'nın böylesine önemli bir şahsiyeti infaz etmiş olması, bizim açımızdan Kasım Süleymani'yi kahraman ilan etmemizi gerektirmeyeceği gibi, Amerika'ya da minnet duymamızı gerektirmez.

Olayın özeti şudur;

Kasım Süleymani ile ABD güçlerinin Ortadoğuda özellikle sünni Müslümanları katletmeleri daha dün gibidir. ABD, vaktiyle fırsat tanıyıp alan açtığı ve sayesinde Müslümanları tasfiye ettiği bir maşayı (işi bitince) ortadan kaldırdı. Olayın görünen özeti bu...

Bana göre, aslında ortada Amerika tarafından oynanan bilindik bir oyun bulunmaktadır. Daha önce de buna benzer senaryoları uygulamış olan Amerika, bu senaryoların neredeyse hepsinde "Cambaza bak" oyununu oynamıştır. Yani, aslında olayın perde arkası ve asıl niyet bambaşka olup, mesele Kasım Süleymani filan da değildir.

Sorarım size, Bağdattaki ABD büyükelçiliğine Haşdi Şabi milislerince gerçekleştirilen saldırıların ABD'nin bir düzmecesi olduğundan ve bu saldırıların Kasım Süleymani'ye yapılan suikaste kılıf oluşturmak maksadıyla yapıldığından şüphelenmemek mümkün mü?

Kasım Süleymani suikastinin zamanlaması ve yeri de manidardır. Bu olayın, Türkiye'nin uluslararası alanda önemli adımlar atıp kazanımlar elde ettiği bir dönemde gerçekleştirilmesinin arkasında, İran'ı madur gösterip ona uluslararası arenada yeni alanlar açmak olmadığını düşünmemekte mümkün değildir.

Bu ihtimallerin doğru mu ya da yanlış mı olduğunu anlamak için, bahsi geçen suikat olayından kimlerin karlı çıktığına bakmak yeterlidir. Karlı olanlar belli; biri, olaydan önce koltuğu sallantıda olan, fakat bu olayla birlikte puanını artıran ABD başkanı Trump, diğeri de, ülkesi halk ayaklanmaları sebebiyle sıkıntı yaşamakta olan İran yönetimi. Bu olayla birlikte, İran'da halkın yönetime karşı ayaklanması durmuş ve herkes ülkesi için kenetlenmiştir.

Öte yandan, bu olayla birlikte İran yönetiminin elde ettiği bir başka kazanç ise, İran halkı tarafından çok sevilen ve bu nedenle de ilerde İran yönetiminin başına geçme ihtimali olan muhtemel bir rakibin de ekarte edilmiş olmasıdır.

Yani ABD'nin bu eylemi, bir taşla birkaç kuş vurmak gibi bir anlam ifade etmektedir.

Ne demişler "Şeytanın işine akıl sır ermezmiş". Dikkat etmek, büyük fotoğrafı görmek ve oyuna gelmemek lazım.

Allah milletimizi ve memleletimizi şeytanın şerrinden korusun...

Esen Kalın...