Sinekten yağ çıkarmak, ne güzel bir deyimdir. Yani imkânsızı anlatıyor bize. İmkânsızlık zor olsa da onu kolaya dönüştürme yollarını arar insanlar. Bu deyimi düşündüğümüzde böyle bir şeyin olamayacağını, hadi oldu diyelim. ”Bir sineğin boyutu ne ki bize vereceği yağ da ne olsun?” diye sorgularız kendimizi.

Evet, bu açıdan da baktığımızda yine imkânsız gibi gözüken bir şey çıkar karşımıza. Zaten derdimiz havada uçan o zavallı minik hayvanları yakalayarak onlardan yağ çıkarmak, o yağı da korona/covid19 tedavisinde kullanmak falan değil. Zaten bu bir deyim. Bu türden deyimler, gerçek yaşamlardan alınmış kesitleri biraz da mizahi yolla topluma ders verir nitelikte aktarma biçimidir.

Çevremizi ve geçmişi şöyle bir taradığımızda, bilgi ve deneyimlerimizi şöyle bir yokladığımızda gerçekten de bu tarz deyimlerin insan yaşamına girmiş, bazen iyi örnek bazen de kötü örnek olarak alınmış olduğunu görüyoruz. Ne kadar önemli bir deyim ki belki yüz yıllardır süregelmektedir.

Çünkü insan alışkanlıkları ve edinimleri zamanla bir yaşam biçimine dönüşür ve onu kolay terk edemezler. O öyle bir duygu olarak beyinlere yer eder ki, neredeyse tedavisi bile imkânsız hâle gelir. İşte bu türden edinimlere biz eğitim diyoruz. Yani iyi ya da kötü, olumlu ya da olumsuz zaman içerisinde insanlarda meydana gelen davranış değişikliklerine eğitim diyoruz ya işte tam da odur.

Her insan kolay değişemez. Onu eğitmek ve zaman içerisinde iyi işlemek gerekir. İşlendikten (şimdilerde buna kodlama diyoruz) yani kodlandıktan sonra değiştirmek için de çok uzun zaman gerekir. Örneğin, hırsızlık olumsuz bir insan davranışıdır. Bu uzun zamanda edinilen bir davranıştır.

Fakat bundan kurtulmak ta öyle kolay değildir. Yine uzun tedaviler ve süreçler gerekir. Çünkü insanlar da kolay kurtulmak istemezler. Zahmetsiz, emeksiz hazıra konma, bir başkasının elindekini ya da cebindekini yasa dışı yollarla almaktır. Onun için bu türden insanlar kolay kolay bu alışkanlıklarından kurtulmak istemezler.

Şimdi bir bakalım, bir Korona virüs paniği çıktı, dünyayı kasıp kavuruyor. Ülke ekonomileri çöktü. İnsanlar işlerini kaybettiler. Neredeyse ekmeğe muhtaç kalan insanlar oldu. Ama bu durumu yaratanlara hiçbir şey olmadı.

Teknolojik bağımlılıklarımızdan dolayı, ürettikleri pc, tablet, telefon ve internet ağlarını iki, üç kat daha pahalıya sattılar. Hatta şimdi, aşılar ürettiler dünya ülkelerine onları pazarlama derdine düşmüşler.

Çok yakın zamanda da tedavi edeceğiz diye ilaçlarını üretip bilmem kaçıncı vurgunu vuracaklar. Bu durum sinekten yağ çıkarmak değil de nedir? Ta binlerce km uzaklıklardan cebimizdeki kuruşları bile emiyorlar.

Şimdi zaman zaman gözlemliyoruz.

Birisi gerçekten kolay kazanmaya daha doğrusu yasa dışı yolla bir şey edinmeye alıştı mı onun için artık yer, zaman ve zemin sorunu olmaz. Yanındaysa el çabukluğuyla cebinden çeker, yakın değilse evrak ve benzeri telefon, internet vs. gibi araçları kullanarak ya da bulundukları konumu kullanarak sahtecilikle bir şekilde senin cebini boşaltırlar.

Bu bazen öyle bir durumla gerçekleşir ki kimse ona yasa dışı bile diyemez. Yani burada da “kılıfına uydurmak” deyimi devreye girer. Yani yanlış için hiçbir şey engel olamaz, olamıyor da.

Ta ki, birisi şikâyet edecek, açığa çıkaracak vb. şekilde bir davranış gerçekleştirecek de! “Ölme eşeğim ölme, yaz gelecek yonca biçeceğim, seni besleyeceğim, sen de onları yiyip hayatta kalacaksın misali.”

Neyse şimdi gelelim bizim sineklere. Kış geldi, ortada sinek minek kalmadı. Bazen görüyoruz, tek tük ortalarda dolaşıyorlar. Yani sinekler evlere çekildiler, uzaktalar.

Eyvah! Ne yapacağız?

Yakında olsalardı hemen onlara bir tuzak kurar tek tek ya da topluca yakalar bir şekilde yağlarını alırdık. Ama ne yazık ki hem korona var, hem kış var. Hepsi uzaktalar. Hiç birisi korkudan dışarı bile çıkmıyor.

E ne yapacağız şimdi.

Hemen aklımıza “kılıfına uydurma” yöntemi geliyor. Bir şekilde bu sineklerin yağını almamız gerek. Vallahi bizim için yakın uzak fark etmez, kafaya koyduk mu mutlaka hallederiz.

O halde bu kez uzaktan avlama tuzakları gelir aklımıza ve hemen onları devreye sokarız.

Bu tuzaklar o sineklere çok cazip gelebiliyor. Ne yapsınlar gariplerim, gelecek kaygısı var. Ya bu tuzağa uygun davranacak ya da bazı şeylerden mahrum kalacağını düşünecek.

İşte tuzak tam da burada devreye giriyor ve iyi bir gelecek için adım atılıyor. İşte adımını ilk attığında da o sineğin bir miktar yağı alınmış oluyor. Buna onlarca, yüzlerce, binlercesini kattığınızda alın size işinize yarayacak miktarda yağ. İstediğiniz gibi kullanın.

Yani kıssadan hisse; sinekten yağ çıkar mı, demeyin. Yağda çıkar, sütüne üstlük kanat ızgara da yapılır. Ama siz siz olun, sinekten yağ çıkaracak nitelikte insan olmayın.

Ayrıca bu eylemleri yaparken kimsenin fark etmediğini ya da başkalarını uyuttuğunuzu falan da düşünmeyin sakın.

Yani Cem Karaca’nın dediği gibi:

“Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda.

Ne senin bunun farkındasın, ne polis farkında.”

Bu işler öyle olmuyor.

Herkes her şeyin farkında! 

Birileri imkânsızı başarabilirler. Bu gayet normal durum ama imkânlarınızı doğru yolda kullanmayı denemek, geleceğe olumlu yatırım yapmaktır.

Çünkü toplumların hafızasında iyi ve kötü ayrı ayrı kategorilerde yerini alıyor. Bundan kaçış yoktur.

Hani derler ya: ”Biz kırk kızız, kırkımızda birbirimizi biliriz.”