Yazılarımızı okuyan hayata dair fikirlerimizi ve dünya görüşümüzü merak eden takipçilerimizin de artık çok iyi bilecekleri gibi biz Türkiye’nin içerisinde bulunduğumuz tarihe kadar gelişmesini yada geri kalmasını 1950 yılında yapılan seçim ile birlikte analiz etmeye başlarız.

Dikkat edilirse o tarihten yani 1950 yılından itibaren Türk insanı sürekli bıçak sırtında yaşamaya mecbur yada mahkum edilmiş bir şekilde hayat sürüyor, Geçen yıllar içerisinde zaman zaman eline çok büyük imkanlar geçmesine rağmen siyasetçilerin vurdumduymazlığı nedeni ile yarışa bir noktada beraber başladığı ülkelerin çok ama çok gerisinde kaldı.

Bu aşamadan sonra “Türkiye hemen her noktada kendisini fersah fersah geride bırakan ülkelerin seviyesine yetişebilirmi.?” şeklindeki soruya işin doğrusu “Evet” diyebilmek şu sıralarda mümkün görünmüyor.

Bundan 30 yıl önce Türkiye’de dünyada “Kendi kendine yeten” ülkeler arasında gösteriliyor ve en azından Allah vergisi tarım ürünleri sayesinde dünya durdukça aç kalmayacağımıza inanılıyordu.

Avrupa ülkelerinin bizi geride bırakma sebeplerinin başında bilindiği gibi öncelikle teknolojik ürünler geliyor, Bırakın uçağı –arabayı vs. şu sıralar dünyada yaşayan milyarlarca insanın olmazsa olmazı haline gelen iletişim noktasındaki sosyal medya platformlarının sadece bir tanesinin bile nerede ise Türkiye’nin bütçesinden fazla olduğu çok net bir şekilde görülüyor.

Teknoloji üreten ürettiği bu teknolojiyi de dünyanın tüm ülkelerine satan devletler bu yapıları ile hem kendi bağımsızlıklarını kazanıyor hem de diğer ülkeler üzerinde siyasi ve ticari bir üstünlük kurabiliyorlar.

Sürekli anlatmaya çalıştığımız üzere bizi bu kadar ezik bırakan, yalnız kalmamıza sebep olan sebeplerin birincisi teknolojide yaşadığımız sıkıntılardır, Yıllar yılı hangi alanda olursa olsun dünyanın tanıdığı , dünyanın tüm ülkelerinde Pazar bulabilecek bir marka bulamayışımız dolayısı ile hepimiz büyük bir hayal kırıklığı ve o hayal kırıklığının yarattığı mutsuzluğu yaşıyoruz.

Bir taraftan nüfusumuz artıyor ancak artan nüfusumuzun daha rahat bir hayat yaşaması adına gerekli kaynaklarımızı n yeterli olmaması hep inandığımız “Sosyal Devlet “anlayışını da yerle bir ediyor, bir tarafta siyaset yolu ile çok kısa bir zaman dilimi içerisinde olağanüstü servet yakalayabilen gruplar varken diğer tarafta bütün gün çalışmasına, koşturmasına rağmen evini geçindirmekte zorlanan milyonlar var.

Dünyanın teknolojide ileriye gitmiş ülkelerin bize sattıkları ürünlere olan bağlılığımızı anlatmaya gerek duymuyoruz, İşin daha kötüsü bu teknolojiyi bize son derece büyük paralar ile satan ülkeler yarın sabah “-Biz size ürün vermiyoruz, gidin aracınızı-cep telefonunuzu- Sosyal medyalarınızı kendiniz üretin” deseler nasıl bir şaşkınlık ve bu şaşkınlığa bağlı çaresizlik yaşayacağımızı az çok tahmin edebiliyoruz.

Birkaç kez daha bu sütunlarda yazmıştık, Mesela bizden daha geride bulunan ülkeler bile virüsün önlenmesi adına aşı bulurken bizim halen daha başka ülkelere el açıp “bize aşı satın” demelerini anlayabilmekte ve çevremize anlatabilmekte gerçekten zorlanıyoruz.

İşin temeli kabul etmek gerekir ki teknolojidir, eğer teknolojiniz yoksa en zorumuza giden bizi derin üzüntüler içerisinde bırakan baskılara karşı artık kimsenin itibar etmediği “Kınama” kronolojisine bir sahife yapmak bir baskı yapmaktan başka hiçbir çaremiz olmuyor.

Teknolojiniz yoksa yaşama şansınızda yoktur.