Lev Nikolayeviç Tolstoy... Dünya Ebediyatının dev ismi, Rus Yazar. Aristokrat ve ailece bir toprak derebeyinin bir üyesi… 9 Eylül 1828’deRusya’nın Yasnaya Polyana köyünde dünyaya geldi…Dünya Edebiyatına “Anna Karenina, Savaş ve Barış gibi başyapıtlarını kazandıran Lev Nikolayeviç Tolstoy’un ölümü herkesin ibret alacağı bir hikayedir aslında…

Çok küçük yaşlarda  yazı yazmaya merak salmış Tolstoy ve çevresinin teşvikiyle de  yazı denemelerine başlamış,dönemin aünlü yazarları olumlu tepkiler vermeye başlayınca bu alana, özellikle roman yazmaya yoğunlaşmıştır.

İşte bu yazı yazma merakı ileride Dünya’nın en ünlü yazarı olacak yazarın yaşamının değişmesine ve değiştirmesine neden olacaktı. Çünkü Tolstoy romanlarına malzeme bulmak için Rus çarlarının hayatını araştırmaya başladığında iktidar, devlet, politika ve Rusya’nın korkunç yüzüyle karşılaşmıştı…

***

Onun araştırmasındaki bu yalın tespiti, gençliğinde askerlik yapmış olmasına karşın onu silahtan ve ordudan soğutmuştur. Artık o, elinde çok büyük olanaklar olmasına rağmen artık aristokratlardan ve onların şehir hayatından nefrat etmeye başlamıştır. Bir de ailesinin toprak ağası olmasına rağmen yoksul köylüleri ve onların sefil hayatlarını yakından görmesi onu derin bir şekilde etkilemiş ve onu içinde bulunduğu o yapmacık ve soğuk aristakrat dünyadan kopmasına ve tamamen soğumasına neden olmuştur… Tolstoy şehrlerdeki yapmacık ve kirli hayattan soyutlanıp doğduğu ve kendisine miras kalan Yasnaya Polyanatopraklarında, temiz ve saf bulduğu köylü hayatı yaşamaya başlar.

(Uzun süre köyünde yaaalnız başına çiftçilik yapmış Tolstoy)

Çok sayıda insan Dünya edebiyatına derin izler bırakan bu dev yazarın özellikle ölüm hikayesinin derin bir hüzün haline dönüştüğünü yazmıştır…Tolstoy ölümünden bir yıl önce nasıl bir hayat yaşadı? Uzun sure aristokrasiden uzak yaşadığı memleketi Yasnava Polyana’dan huzur içinde  ölmek için yola çıktığında bavulunda hangi sorunları taşıdı?

Gerçek o ki, Tolstoy, hayatı boyunca köylüler gibi basit ve huzur içinde yaşamak istedi. Ancak aradığı huzuru, ölürken buldu.

***

Bir gece sabaha karşı "Daha uzağa! Daha uzağa gitmeliyim"dedi kızına Tolstoy. Ünün kendisini takip edemeyeceği,"sonunda yalnız kalabildim!" diyebileceği bir yere.

(Tolstoy ve Eşi Sofya Anndrevna)

Çünkü benzer sebeplerle, Tolstoy’un eşiyle ettiği kavgaların, bağrışmaların sonu gelmemiş, evde her gün olan kaos ortamı Tolstoy’un son derece canını sıksa da, eşine olan sevgisi ve bağlılığı evi terk etmesini engellemiş. Son zamanlarda eşini boynuna dolanan bir değirmen taşı olarak görmeye başlamış. Onu sahte hayata sürükleyen, vicdanına yük olan bir değirmen taşı. Eşiyle bir kavga edip bir barışarak geçirdiği günler zaten hasta ve yaşlı olan Tolstoy’un canına tak etmiş artık ve yola çıkma zamanı gelmişitir…  Yani Dünyanın en ünlü romancısıyla kendisi de vedalaşmalı Tolstoy. Öyle bir vedalaşma ki el sallanmasına bile izin vermemeli. Soyluluğu,zenginliği ve ünü kirli bir elbise gibi çıkarmalı üzerinden. Kaba kumaştan bir palto giymeli ve kasket yüze eğilen. Bu yolcuya bir ad bulmalı dikkat çekmeyecek:T.Nikolayev

(Son fotoğrafı)

-Nereye yolculuk bay Nikolayev?

-Uzak diye bir istasyon olmalı!

***

Nafes Ermiş’in derlemesine gore, Tolstoy, adeta ölmek için evinden ayrıldı –kimsenin haberi olmadan ve kimse tarafından rahatsız edilmeden, tıpkı yaşlı bir fil gibi. 28 Ekim 1910 sabahı saat 5’te hasta yatağından kalktı ve son yolculuğuna çıktı. “O kadar karanlıktı ki insan gözlerinin önündeki elini göremiyordu,” diye yazdı günlüğünün son sayfalarına.“Yoldan ayrılıp sol tarafa doğru sendeledim, bir çalılığın içine düştüm, sağıma soluma diken battı, ağaçlara çarpa çarpa ilerledim, şapkamı düşürdüm, bir daha da bulamadım, güç bela tekrar yola ulaştım, eve gittim, yeni bir şapka aldım, bir el feneri yardımıyla ahıra vardım, at arabasını hazırlattım […]. Titriyordum, çünkü takip edileceğimden korkuyordum. Ama çoktan yola koyulmuştuk.” Geride sadece, onu hiç anlamayan, ama onun da hiç anlamadığı karısına yazılmış bir mektup bıraktı. “Sofya Andreyevna’ya. Gidişim seni üzecektir. Bunu istemezdim, ancak bunu anla ve başka türlü davranmanın elimden gelmediğine inan. Evdeki durumum katlanılmaz olacak, hatta şimdiden oldu. Bütün olumsuzluklar bir yana, yaşamakta olduğum o lüks koşullarda daha fazla yaşamazdım ve şimdi, benim yaşımdaki insanların genel olarak yaptıkları şeyi yapıyorum: Onlar dünyevi hayattan çıkar giderler, son günlerini dünyadan elini ayağını çekerek, huzur içinde geçirebilmek için.” Sofya Andreyevnasabah bu mektubu okuyunca evden fırladı ve histerik bir tepkiyle bahçedeki gölete atladı.

O saatte yaşlı Tolstoy, kendisini, gençken Kazaklar arasında bir süre kaldığı Kafkaslara götürecek olan bir trende oturmaktaydı. Ama aslında nereye gideceğini tam olarak bilmiyordu. Kafası karışık, umutsuz ve hastaydı; ateşi yüksekti, başı ağrıyordu, susuzdu ve kalbiyle ilgili sorunları vardı. Bin kilometreden fazla olan o yolu sağ salim atlatamayacağı çok açıktı.

***

Kiliseden aforoz edilmiş olmasına rağmen geceyi Opta manastırında geçirdi ve ertesi gün kıs kardeşini ziyaret etti. Kız kardeşi, oradan pek de uzak olmayan Şamardino manastırında rahibeydi. Orada doktor arkadaşı Dusan Makovicki ile karşılaştı. Hâlâ son yolculuğunda nereye gideceğine tam karar vermiş değildi. Bir Kuzey Kafkaslardaki Kazak bölgesine gitmeyi düşüyor, bir daha uzak bir yerlere, örneğin Bulgaristan’a gitmeyi düşünüyordu.Ryasan-Ural yolunda üçüncü mevkide ilerlerken soğuk algınlığına yakalandı. Hastalık hızlı bir şekilde zatürreye dönüştü. Ölümcül hasta olduğu anlaşılınca, yol üzerindeki küçük bir istasyonda, Astapovo istasyonunda bir demiryolu bekçisinin kulübesinde bakıma alındı.Tolstoy’un  kaçışı hiç de sandığı gibi herkeslerden habersiz değildi. Kimliği bilinmeyen biri Tolstoy’un ailesine şu telgrafı çekmişti: “Lev Nikolayeviç Astapovo’da, istasyon şefinin kulübesinde yatıyor. 40 derece ateşle.” Bunun üzerine aile derhal yola çıktı.

(Tolstoy ölüm döşeğinde)

Alelacele Tula’ya ulaştılar. Ancak daha fazla ilerleyemediler. Çünkü Astapovo’ya günde sadece bir tren vardı. Bunun üzerine özel bir vagon kiralandı. Tren ailenin bulunduğu vagonu Astapovo’da bıraktı. Vagon kullanılmayan bir perona aktarıldı. Kısa süre sonra küçücük tren istasyonu panayır yerine döndü. Tolstoy’un kaçışı hızla duyulmuş, adını daha önce pek kimsenin duymadığı tren istasyonu bir anda dünyanın merkezi haline gelmişti. Vagon kiralama yöntemini Sofya Andrejevna’dan öğrenen gazeteciler de aynı şekilde vagonlarla akın akın oraya geliyordu. Hatta kilisenin ileri gelenleri de oraya koşmuştu; belki son anda Tolstoy’u tekrar Ortodoks Kilisenin kanatları altına almak mümkün olabilirdi. Ama hasta odasına kimsenin girmesine izin verilmedi. Karısı Sofya Andreyevna’nın bile. Gazeteciler ise ondan tam da bu konuda  yardım umuyorlardı. Oysa o sadece odanın önündeki koridorda duruyor ve içeri girmesine izin verilmesi için yalvarıyordu -ama sonuç alamadı. Çünkü Tolstoy sadece sevgili kızı Tatiana’nın odasına girmesine verdi. Ve sonunda, dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri Lev N. Tolstoy, 20 Kasım1910’da, evden ayrıldıktan 10 gün sonra o küçük tren istasyonunda hayata veda etti. Saat altıyı beş geçiyordu…