Siz, gazetelerin ya da internet sitelerinin satılık araç ilanlarına ilşkin köşelerinde "Postacıdan az kullanılmış araç", veya "Çöpçüden satılık temiz araba" benzeri başlık atılmış ilanlara hiç rastladınız mı?

Pek muhtemeldir ki rastlamamışsınızdır.

Çünkü bu tür ilanlar bizim gibi toplumlarda pek rağbet görmeyeceği gibi, satılan ürünün değerini düşürme ihtimali de yüksektir.

Buna mukabil olarak aynı sütunlarda, "Doktordan satılık araç" ya da "Avukattan sorunsuz vasıta" türünden ilanlara çokça şahit olduğunuza eminim.

Yine içinizde, "Doktorlar Sitesi", "Eczacılar Sitesi" veya "Avukatlar Sitesi" gibi site isimleriyle karşılaşmış olanların bulunduğunu düşünüyorum.

Diğer taraftan, sosyal medya hesabındaki kullanıcı isminin başına prof, doçent veya doktor gibi unvanlarını yazanları da unutmamak gerekir. Bu eğilim, özellikle siyasilerde yaygın olarak mevcuttur.

Seçim afişlerinde, kartvizitlerinde ya da sosyal medya paylaşımlarında akademik unvanların kullanılması anlaşılır türden değildir. Bu durum o kadar ileri boyutlara gitmiştir ki, bazı üniversitelerde akademik unvanı olmayanların bazı tuvaletleri kullanmalarının yasak olduğu bile vakidir.

Bütün bunları düşününce, "Allah'ım, nedir bu unvan merakı" demekten kendini alamıyor insan.

Sizce doktorların arabaları diğer mesleklerde çalışanların arabalarına göre daha mı temizdir?

Ya da, doktor veya avukatlara Allah tarafından araba sürme konusunda üstün meziyetler mi verilmiştir ki, onlar kaza yapmazlar, arabalarını hiç sağa sola sürtmezler ve böylece arabaları kusursuz olur?

Sosyal medyada sıradan bir paylaşım yapan profosör ya da doçentin paylaşımı, kullanıcı adının başında unvanı yazılı olmazsa kale alınmaz mı?

Doktorlar ya da eczacılar sitesinde oturanlar, acaba Allah'ın seçilmiş kulları mıdırlar? Bu mesleklerden olmayan biri o sitelerden ev almak istese suç işlemiş sayılr mı?

Garip bir milletiz vesselam...

Kendilerini tanıtırken öncelikle mesleklerini söyleyenler, acaba bu suretle hangi eksikliklerini tamamlamaktadırlar ki, buna ihtiyaç duyarlar...

Evet, söylediğim gibi, sanırım bu durum bir ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. Bunun bir saygı ya da kibarlık gereği olduğunu asla düşünmüyorum. Eğer öyle olsaydı sinemada bilet kesen birinin kendini tanıtırken;

-Merhaba, ben ABC sinemasındaki gişede bilet satan Tanju.

Ya da bir başkasının;

- Selam, ben konsomatris Banu, diyerek kendisini tanıtması gerekmez miydi?

Bazı insanlar unvanlarını, mesleklerini ya da işlerini söyleyerek söze başlamıyorlarsa, unvanlarını söylemeden söze başlamayanların kendilerince geçerli sebepleri olmalı.

Acaba o sebep ne?

Durun, sizi yormayayım da cevabı ben vereyim;

Aslında ortada sebep filan yok, bu bir hastalık. "Kimsin" diye soruldugunda önce mesleğini söyleyerek söze başlayanların sahip olduğu bu hastalık, alış-verişte indirim istemekten tutun, devlet dairesinde işini kolayca gördürmeye kadar geniş bir yelpazeye sahiptir.

Bu hastalığın özel bir isminin olmamasına rağmen, genel ismi kibir olarak bilinir.

Kişinin unvanı ile bilgi ve görgüsü arasında ilişkinin olmadığı durumlarda, bu hastalığın ortaya çıkma eğilimi oldukça fazladır. Böylelerinin, hayatlarında en önem verdikleri şey meslekleri olduğundan, bu kişilerin sahip oldukları unvanları her şeyden önemlidir.

Bu tür insanlar, çevrelerindeki insanların devamlı olarak onların taşıdıkları unvana odaklanmalarını isterler. Bazen, unvan sahibinin etrafındaki bazı kişiler bu isteğe öyle kapılırlar ki, ister istemez “yağcılık” olarak tanımlanan durum ortaya çıkar.

Konu ile alakalı olan şu fıkra, ne kadar da manidardır;

Adamın biri papağan satın almak için bir kuşçuya gider. Gittiği dükkanda sıraya dizilmiş bir sürü papağan bulunmaktadır ve adam içlerinden birini gözüne kestirip sorar:

- Bu papağan kaç lira?

- 500 lira.

- Peki, ne özelliği var?

- Söylenen kelimeleri tekrarlıyor.

Adam bir başka papağanın önünde durup sorar;

- Bu kaç lira?

- 1000 lira.

- Pahalıymış. Peki bunun özelliği nedir?

- Bu papağan söylenen cümleleri tekrarlıyor.

Bu sırada, hemen yanda duran ve adeta kendinden geçmiş, uyuşuk durumda olan bir başka papağan adamın dikkatini çekiyor. Fiyatının düşük olacağını düşünerek, adam  o papağanın fiyatını sorar

- Bu kaç lira?

- 3000 lira.

Aldığı yüksek fiyatlı cevap adamı şaşırtır ve sorar;

- Peki bunun özelliği nedir?

Satıcının cevabı ilginçtir:

- Bu papağan bir kelimeyi bile tekrarlayıp ezberleyemez, sabahtan akşama kadar böyle uyuşuk uyuşuk durur.

- İyi ama o halde neden bu kadar pahalı?

- Çünkü, diğer papağanlar ona profesör diye hitap ediyor.

Bu fıkradaki profesör ünvanını sadece örnek olarak verdim. Fakat çevremize baktığımızda, ne yazık ki, fıkradaki uyuşuk papağana benzer bir sürü insanın olduğunu görmemiz mümkündür. Tabi ki, böylesi papağanlara itibar eden bir sürü  soytarının da...

Oysa mezarlıklar, koca koca unvanlı bir sürü insanla doludur. Bu nedenle ne makamın ve ünvanın büyüsüne kapılalım, ne de böylesi insanlara esir olalım...

Esen Kalın...