Çevre Ve Şehircilik Bakanlığının 2018 yılı Kesin hesap ve 2020 yılı bütçesinin görüşüldüğü toplantıda konuşma yapan ve verdiği örnekler ile komisyonda duygulu anlar yaşanmasına vesile olan AK Parti Kocaeli Milletvekili Sami Çakır'ın konuşmasından ana başlıklar şöyle

 Sayın Bakanım,

Komisyonumuzun değerli üyeleri, Bakanlığımızın değerli çalışanları, kıymetli

basın mensupları; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bugün Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 2018 yılı kesin hesabını ve 2020

yılı bütçesini görüşüyoruz, hayırlı uğurlu olsun.

Bakanlık bütçe ve kesin hesapları görüşülürken ve tartışılırken esas olan

kesin hesap dönemi Sayıştay raporları uygunluğunun takdir edilmesi ve varsa

bulguların sonraki yıllara sarkıtılmaması uyarısı ve ikazı yanında, öngörülen

bütçenin Bakanlık vizyon, misyon çerçevesinde kanun ve mevzuatlara uygun

harcanması yönünde Komisyon üyelerinin ve milletvekillerinin değerlendirmelerini önemli bulduğumu ifade etmek isterim. Bütçe rakamları

üzerine söylenen ve söylenecek sözlerin elbette bir kıym eti olacak. Rakamların

yeterli mi yetersiz mi olduğu bakış açılarına göre farklı değerlendirmeleri de öne çıkaracaktır.

ŞEHİRLEŞME İLE KALKINMA ARASINDA YAKIN İLİŞKİ VARDIR

Yaşanabilir çevre, marka şehirler vizyonu, hayat kalitesi yüksek şehirler

ve sürdürebilir çevreyi temin etmek üzere planlama, yapım, dönüşüm ve çevre

yönetimine ilişkin iş ve işlemleri düzenleyici, denetleyici, katılımcı ve çözüm

odaklı bir anlayışla yapmak misyonu çerçevesinde çevrecilik, şehirc ilik,

tasarım, ruh, anlayış, uygulama ve gerçeklikler üzerine geçmiş, bugün ve

gelecek arası gerçekleşmeler, gelişmeler, değişimler üzerine duygu ve

düşüncelerimi paylaşmayı uygun gördüğümü ifade etmek isterim.

Sanayileşme sonrası şehirleşme alanında yaşanan baş döndürücü yığılma,

sıkışma ve gelişmeler bu alanda hem yapısal hem de insani beklentilerin nasıl

karşılanacağı hususunda başlı başına bir gündem hâline gelmiş, yeni metotlar

geliştirmeyi zorunlu hâle getirmiştir. Şehirleşme ile kalkınma arasındaki yakın

ilişki insan davranış modellerini de farklılaştırmaya yöneltmiş, elindekini

kaybedip sonra tekrar ona dönebilmenin yollarını arar hâle getirmiştir. Dünyayı

bir ham madde gibi işleme alışkanlığı, anlayışı zamanla bir tahribat alanına

dönüşen bir gerçeklikle bizi yüz yüze bırakmıştır. Küresel anlamda dünya ve

insanlık üzerine iklim değişiklikleri, tahmin edilemeyen ve önlenemeyen su ve

hava kirliliği, kimyasal atıkların oluşturduğu sorunlar, tehlikeli atıkların imhası,

taşınması bir kabus gibi çökmüş bulunmaktadır. Betonlaşmayla beraber daha

rahat, daha konforlu, daha modern evlere insanın hapsolması daha sağlıklı,

daha huzurlu bir yaşamı tercih ettiğiniz anlamına gelmiyor. Çevreden, çevre

kültüründen, topraktan ve yeşilden uzak, kalabalık bir ortamda bi le insandan

uzak bir yaşamı tercih etmiş oluyorsunuz aslında.

ŞEHİRLERİNDE RUHU VARDIR

Çevre ve şehrin insan yaşamının arka planında hangi etkileriyle var olduğu konuşuladursun, insan mekân ilişkilerinin pozitif ya da negatif etkileşimi inkâr edilemez bir gerçek

olarak hep aklımızda olacaktır. Köyler boşalıp kentlere, özellikle büyük

şehirlere başlayan göçün beraberinde getirdiği sorunları, ihtiyaçları ve

beklentileri de taşıdığı gerçeğini anlamakta geç kalmış, geri dönüşü olmayan

ama mutlu olmayı da başaramayan bir şehirleşme tufanını yaşamış olduk.

“Şehirlerin de ruhu vardır.” deriz; bugün ne şehrin ruhundan ne de şehirde

yaşayanın bu ruhtan bahsedebildiğine rastlayabiliyoruz.

İnsanların ve diğer canlıların yaşam ortamlarını

oluşturan hava, su, toprak gibi alanlar, denizler, göller, akarsular, bataklıklar,

kumsallar, ormanlar, tarım alanları, dalyanlar, kırlar ve dağlar çevre unsurları

ise Bakanlığın bu alanların korunması, imarı, ıslahı, çevre kalite ve güzelliğini

yakalamayı gerçekleştirme adına işinin ne kadar zor ve güzel olduğunu

anlatmaya yeterli olacaktır.

ŞEHİRLER HEM CANLIDIR HEM ÖLÜMLÜDÜR HEM ÖLÜMSÜZDÜR

Şehirler hem canlıdır hem ölümlüdür hem de ölümsüzdür. Yaşayan

canlının bir zaman sonra ölüm mekânıdır aynı zamanda. Tarihî dokusuyla

ölümsüzleşmeye adaydır. Çevre, insan tarafından sürekli tüketilen ve kirletilen

ortamlardır. Biliyoruz ki dünya genelindeki çevrelerde yaşayan binlerce tür

organizma, bitki ve hayvan, insan faaliyetleri sonucu yok olma tehlikesiyle kar şı

karşıyadır. İnsan ihtiyaçları ve amaçları için tahrip edilen veya yok edilen

ormanlar, tarım alanları, meralar ve sulak alanlar aynı zamanda canlı çevreyi

yok etmektedir. Doğal yaşam alanlarının insan eliyle kirletilmesi yani çevre

kirliliği insanların faaliyetleri sonucu havada, suda, toprakta meydana gelen

olumsuz gelişmelerle doğal dengenin bozulmasını engellemek, duyarlı bir

Bakanlık olarak mücadele alanınız içinde ve en önemli vazifelerinizden gibi

gözükmektedir.

DÜNYADA HER 24 SAATTE 200 TÜR YOK OLUYOR

Dünya üzerinde çevrelerde yaklaşık 100 milyon tür canlı yaşadığı tahmin

ediliyor. Yeryüzünün oluşumundan bu yana en büyük çevresel felaketler ve

canlı türlerinin yok oluşu, son yüzyıl içinde yaşanmıştır ve yaşanmaya devam

etmektedir. Her yirmi dört saatte yeryüzünde yaklaşık 200 türün yok o lduğu

tahmin ediliyor. İklim değişikliği biyolojik çeşitliliği yok eden en önemli

unsurların başında geliyor.

Dünya nüfusunun 2040 yılında 9 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor. Bu

da daha fazla çevresel sorun anlamına geliyor. Türkiye'de yılda yaklaşık 5

milyon kamyon çöp çevreye atılıyor. Dünya nüfusunun üçte 1’i temiz su

kaynaklarına ulaşamıyor. Gelişmekte olan ülkelerdeki hastalıkların yüzde

80’inin sağlıksız sudan kaynaklandığı belirtiliyor. Burada verdiğimiz bu birkaç

detay bilginin aslında canlı ve cansız varlıkların bir arada, denge içinde

bulunduğu ortamı muhafaza etmek, korumak, kollamak adına üzerimize düşen

yükünü hatırlatmak amaçlıdır. Kısacası, çevreyi koruma mecburiyeti, canlı ve

cansız varlıkların bir arada ve doğal ortamında olma zorunluluğu, cansız

varlıklar olmadan canlı varlıkların da yaşayamayacağı gerçeğidir.

ŞEHİRLE YAŞAMAK ŞEHİRDE YAŞAMAKTAN ÇOK FARKLIDIR

Şehirle yaşamak, şehirde yaşamaktan çok ayrıdır ama şehri çevreyle

yaşamak çok daha farklıdır. Medeniyetin öncü şehirlerine yazılan güzellemeler

bunun en açık örneğidir. Doğduğunuz, büyüdüğünüz, doyduğunuz şehir size

hep verir, sizin üzerinize düşen de o şehirlere ne vereceğinizi iyi

hesaplayabilmeniz ve şehrinizle hemhal olmayı başarabilmenizdir. İşte, bu

müdahaleleriniz şehir anlayışına katkı sağlayacak, sizden arkada kalan

hatıralar olacaktır.

GAZETECİ YÜKSEL ERCAN'IN "ŞEHİRLERİN RUHU" MAKALESİ ŞEHİRLEŞME İÇİN ÖNEMLİ BİR ÖRNEK

Çevre duyarlılığını önemsediğim Gazeteci Yüksel Ercan’ın hoşuma giden

Şehirlerin Ruhu” makalesinde dediği gibi: “Ölümü, ölümsüzlüğü, mesela en

güzel Çanakkale anlatır. Gezdiğiniz her bir toprak parçasının altında ölümsüz

yatanların ruhlarını da oraya gittiğinizde hissedersiniz. Orada sadece şehrin ruhu değil içinde yaşayan ya da önceden yaşamış insanların ruhları da peşinizi

bırakmaz. Bir de mutlu insanlar gibi mutlu şehirler vardır. Ne olursa olsun

onların keyfi hiç bozulmaz. Elma şehri Amasya gibi mesela, her zaman hem

kendi mutludur hem de elma şekeriyle çocuklara mutluluk dağıtır. Biz, Charles

Dickens sayesinde mutlu bir şehir olan Paris'i sevmişizdir. Bu yüzden her

şehrin kendine özgü bir hikâyesi de vardır. Bu hikâyeleri bazı yazarlar öyle

güzel anlatırlar ki o şehri gidip tekrardan görmek istersiniz. Gördüğünüz y a da

yaşadığınız bir şehir ise ‘Neden daha önce bu güzelliği fark edemedim?’ diye

hayıflanırsınız. Ankara'yı Ahmet Arif ‘Karanfil Sokağı’ adlı şiirinde belki de

içindeki hasret ve şehre duyduğu aşkla daha bir başka anlatır. Halide Edip

Adıvar'ın ‘Sinekli Bakkal’ kitabında İstanbul bir başka manidar anlatılır. Mehmet

Akif İstiklal Marşı’nda Çanakkale'yi herkesten farklı, muhteşem bir dille

betimlemiştir. Haşmet Babaoğlu ‘Bir Şehri Sevmek’ makalesinde Venedik'i

anlatır ama öyle böyle değil o anlatırken siz sokaklarında gezdiğinizi

düşünürsünüz, tekrardan o şehre tutulduğunuzu hissedersiniz. Hiç gitmemiş

olanlar ise bu şehre karşı meraklanırlar, hep akıllarında bir gün gideceklerine

dair planlar yapmaya başlarlar.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın hayatın tesadüfleri olan Ankara, Erzurum,

Konya, Bursa, İstanbul şehirlerini anlattığı ‘Beş Şehir’ isimli deneme türü

eserini kaç kez okuduğumuzu hatırlamıyoruz. ‘Beş Şehir’ bir gezi kitabından

yahut bir seyahatnameden çok farklı bir yapıttır. Sade tarihî bilgi, kuru gezi

rehberi, bir şehir coğrafyasından farklı olarak his, sanat, estetik, kültür ve bilgi

birikimi içerisinde yoğurulmuş olan eserde Tanpınar, eserinin konusunu ‘Beş

Şehir’in asıl konusu, hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü

ile yeniye karşı beslenen iştiyaktır. İlk bakışta birbiriyle çatışır görünen bu iki

duyguyu sevgi kelimesinde birleştirebiliriz. Bu sevginin kendisine çerçeve

olarak seçtiği şehirler, benim hayatımın tesadüfleridir.’ olarak ifade ediyor.”

Hepimizin hayatının tesadüfleri olarak görebileceği, kabul edebileceği,

yaşadığı, gördüğü, yaşamak istediği şehirler mutlaka vardır. Oralarla ilgili

kurduğumuz bağ ve beslediğimiz sevgiyi tetikleyen yaşama heyecanları

mutlaka vardır.

İMAR VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI MESELEYE BİRZAZ DUYGUSAL BAKMALI

1999 depreminde Kocaeli’deydim. Doğduğum şehir Trabzon ile

büyüdüğüm şehir İstanbul arası benzerlikler taşıyan bu şehri sevmiştim ama

deprem sonrası bu şehirle yeni baştan tanışmam söz konusu oldu; insanını

yeniden tanımaya başladım, taşını, toprağını, suyunu yeniden yaşama ihtiyacı

hissettim. Deprem öncesi şehir ve plan anlayışım, deprem sonrası şehirciliğe,

kentsel dönüşüme, binalara, katlara bakışım yeni bir şekil almaya başladı. Yanı

başımızda çöken binalarda olanlarla, ölenlerle bir olmayı öğrenmeye çalıştık

ve şehrin kuşatıcılığını, kendini bir şehrin yaşayanı olarak görmenin hem

hüznünü hem sevincini hissettiren yanını hep hatırlayacağımı anladım. Onun

için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bütçesi görüşülürken biraz daha duygusal,

biraz daha farklı yaklaşmayı önemserim. Onun için, burada değerli

arkadaşlarımızın hem çevre hem de şehrin güzelliği, güzelleştirilmesi adına

söylediklerini ve söyleyeceklerini önemli bulduğumu, Bakanlık çalışmalarının

bu anlamda şehrin, şehirlerin daha yaşanabilir, daha mutlu insanların

hizmetinde olma adına verdikleri çaba ve gayretlerden dolayı tebrik ve

teşekkürü hak ettiğine inanırım.

DİKEY MİMARİ ANLAYIŞI ARTIK TIKANDI

Dikey mimarinin tıkandığı gerçeği, yatay mimarinin öne çıktığı, ada bazlı

yeni şehircilik yapılanmasının hayata geçirilmesi gerekl iliği tehir edilemez bir

gerçeğe dönüşmüş bulunmaktadır. Çevreyle uyumlu bir yaşam tarzı insanın

yarını mutlu yaşamasının kaynağı olacaksa bu kaynağı besleyecek her türlü

girişim desteklenecek bir husus olacaktır.

Tüm bunları gerçekleştirirken yer seçimleri,

çevre duyarlılığı, çevre dostu teknoloji en üst seviyede kullanılmalıdır. Son

zamanlarda özellikle İstanbul’da yaşanan bina çökmeleri ve yaşanan depremle

ilgili olarak veya büyük deprem beklentisi olması hasebiyle de özel ilgi alanı

oluşturulması, tedbirlerin en kısa sürede alınarak oluşabilecek olumsuzlukların

önüne geçilmesi yönündeki çalışmalarınızı dikkatle takip ediyor, takdirle

karşılıyoruz.

ŞEHİR İMAJI İSLAM KÜLTÜRÜNDE CENNET TASAVVURUNUN BİR YANSIMASIDIR

Ünlü kent bilimci Lewis Mumford “Kentlerin Kültürü” adlı çalışmasında

“Kent, bir topluluğun kültürünün ve erkinin yoğunlaştığı yer, zamanın bir ürünü,

birikimidir.” der. Merhum Turgut Cansever’den naklen: “Şehir imajı İslam

kültüründe cennet tasavvurunun bir yansımasıdır. Cennet bütün çelişkilerin yok

olduğu ortamdır. Kendi cennetini, şehirlerini inşa edecek insanın vücuda

getireceği şehrin, bu temeller üzerinde yükselmesini sağlayacak mimarinin

vasıfları ile biçim ve üslup özelliklerini belirlemek ilk ve en önemli görevdir.”

Çevre ve şehirciliği bir iyilik hareketi olarak görmek, yapılan ve yapılacak

tüm çalışmaların temelini bu felsefe üzerinde gerçekleştirmeyi başarabildiğimiz

kadar kaliteli şehircilikten, korunabilmiş çevre varlığından bahs etme hakkımız

olacaktır. Aksi, biliyor ve inanıyoruz ki hak tecavüzü

sayılacak, bugün ödünç olarak üzerinde yürüdüğümüz, uyuduğumuz, karnımızı

doyurduğumuz bu dünya emanetini gelecek nesillere bozmadan, bozulmadan

devretmek mümkün olmayacaktır.

Sayın Bakanım, çalışmalarınızdan dolayı teşekkür ediyor, başarılarınızın devamını diliyor “Size gülen bir çevre, sizin güleceğiniz dünya.” demektir düşüncesi ve duygularıyla bütçemizin hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum.

Editör: TE Bilisim