Koronavirüs salgının bitip bitmediği, İkinci dalganın Eylül yada Ekim ayında gelip gelmeyeceği ile ilgili milyonlarca rivayet bir o kadar görüş ama hepsinden daha da önemlisi son derece endişeli bir bekleyiş var.

Böylesi zamanlarda insanlar belki isteyerek belki de istem dışı geçmişin muhasebesini yapmak zorunda kalıyorlar, Sabah erken saatlerden gece yarılarına kadar insanı nerede ise nefessiz bırakan Maske ile dolaşmanın verdiği eziyet ve psikolojik baskı zaten en büyük ceza olsa gerek.

Böylesi zamanlarda Ömer Hayyam’ın  “ Buraya nereden geldiğimizi bilmiyoruz, Buradan nereye gideceğimizde meçhuldür, Öyleyse şu yaşamakta olduğumuz zamandan daha hakikisi ve daha iyisi yoktur, Onu fırsat bilelim ve kaçırmayalım” şeklindeki muhteşem ifadesi sanıyoruz ki tüm insanlığı kasıp kavuran Koronavirüs salgınından hemen bir gün önceki durumu harika bir şekilde anlatıyor olsa gerek.

İnsanoğlunun sahip olduğu nimetlerin farkında olmasını anlayabilmesi için olağanüstü bir felaket ile karşı karşıya kalmayı beklemesi aslında çok acı bir durum, Bir dakika sonrasını bile hesap edemediğimiz bir dünyada kimseyi kırmadan, dökmeden yaşayabilmek gibi bir imkan varken ve bu dünyanın hepimize yeteceği gerçeği de orta yerde iken geçen zamanın kıymetini bilememekte tam bir aymazlık olsa gerek.

Koronavirüs salgını bizi bir anda var olan tüm alışkanlıklarımızdan alıp evlerimize hatta evlerimizin odalarına hapsetti, Salgının ne zaman sona ereceği hatta sona erip ermeyeceği ile ilgili de bir görüş olmadığından bütün dünya ile birlikte bizde şimdi “Ne yaptıkta o güzelim günlerin kıymetini bilemedik” şeklinde hayıflanıp duruyoruz.

Korona günleri öncesi bırakın evlerine, iş yerlerine, ilçelere, şehirler hatta ülkelere sığmayan insanlar 81 günlük zaman zarfında  bir taraftan alınan tedbirler ama onan da önemlisi kendi can güvenlikleri dolayısı ile evi bırakın odalardan bile çıkmanın gereksizliğine inanıyor olsalar gerek ki bilemediniz 15 metrelik odalarda gün saydılar.

Koronavirüs salgını ile ilgili dünyada var olan tüm bilim inanları kolları sıvamış salgının durdurulması için gerekli aşıyı bulmanın mücadelesini veriyorlar, Ancak aşıyı bulmak bulsalar bile uygulamanın hemen yapılıp derde deva olmayacağı gerçeği de ortada.

Dünyada var olan ve salgın dolayısı ile ertelenen çok büyük organizasyonlar yavaş yavaş hayat bulmaya başladı , Ülkeleri yönetenler var olan tüm organizasyonları Haziran ayı sonrasına ötelemişti, 01 Haziran tarihinde önlemlerin biraz gevşetilmesi ile organizayonların çok büyük bir kısmı seyircisiz yapılmaya başlandı.

Salgının Eylül-Ekim  sonlarında dünyayı terk edeceği yada aşısının bulunacağı dillendirilse de insanlığın bundan sonraki alışkanlıklarının asla eskisi gibi olmayacağı “ne olur ne olmaz” korkusu ile haziran ayı sonrasında da son derece temkinli bir noktada duracağı dolayısı ile “Artık salgın sona erdi” denilse bile sürecin en erken yeni yıl  itibarı ile sonlanacağı konuşuluyor.

Meseleye bu açıdan bakılınca içerisinde bulunduğumuz 2020’nin “Kayıp bir yıl” olacağını insanlığın salgın sona erdikten sonra bile 2020 yılını asla unutmayacağını daha da önemlisi 2020 yılını hiçte iyi duygular ile anmayacaklarını biliyoruz.

Şu sıralar yüz yüze görüşmek mümkün olmadığından daha çok telefonlar aracılığı ile yaptığımız görüntülü sohbetlerde tüm dostlarımız “Abi Şubat ayının sonuna kadar şöyle gezdik, böyle dolaştık,şu zaman böyle eğlendik” gibi akıllarında kalan sosyal faaliyetleri anlata anlata bitiremiyorlar.

Koronavirüs salgını sona erdiğinde ülkelerin ekonomik durumlarında nasıl bir değişme olacak, Kişilerin mal varlıklarındaki azalmalar onların hayatını hangi olumsuzluklar dolayısı ile etkileyecek.? şeklindeki soruların cevabını işin doğrusu bizde bilemediğimizden şu sıralar tek temennimiz bir an önce bu salgından kurtulabilmek oluyor.

Bu kadar olumsuzluk karşısında hepimiz Ömer Hayyam’ın  “ Buraya nereden geldiğimizi bilmiyoruz, Buradan nereye gideceğimizde meçhuldür, Öyleyse şu yaşamakta olduğumuz zamandan daha hakikisi ve daha iyisi yoktur, Onu fırsat bilelim ve kaçırmayalım” şeklindeki ifadesine daha sıkı sıkı sarılmamız gerektiğine inanıyoruz.

Tabi etrafımızı sarıp sarmalayan Koronavirüs belasından sağ salim kurtulup hayatta kalmayı başarabilirsek.