Detaylı raporda şu ifadelere yer verildi, “Ülke genelinde çok farklı kesim ve sınıflar, birbirlerinden çok farklı gerekçelerle, her akşam yayınlanan kısıtlı COVID-19 verilerinin ne oranda yanıldığını ve hayatın gerçekliğini göstermede ne oranda yetersiz kaldığını tartışmaktadırlar. Bu durum, başta Kıta Avrupa ülkeleri olmak üzere kimi ülkelerde ikinci dalgayı oluşturan SARS-cov-2 salgınından farklı bir durumdur. Bilindiği üzere salgınlarla mücadelenin ilk koşulu toplumsal güven duygusunun varlığıdır. Bu duygunun aşınması salgının kontrolden çıkıp vahim sonuçlara yol açmasını kolaylaştırır. O nedenle ulusal düzeyde sürdürülen COVID-19 mücadelesinin, küresel plandaki mücadeleden temel farkı ulus genelinde güven duygusunun oluşturulmasına duyduğu gereksinimdir”

Güçlü Yönlerimiz

“Türkiye’de sürdürülen COVID-19 mücadelesinin en güçlü yönü sağlık çalışanlarının özverili emekleridir. Gerek filyasyon amacıyla evlerde, gerek aile hekimliğinde, gerekse ikinci ve üçüncü basamakta görev yapan sağlık çalışanları bugün itibariyle birinci dalganın söndürülemeyen uzamış etkisiyle yorgun, 1 Haziran sonrası uygulanan yanlış politikaların kazanımların tümünü yok etmiş olması nedeniyle moralsiz ve bugünlerde artan birinci dalganın ikinci pikiyle tükenme sınırındadırlar. Öte yandan başta hekim olmak üzere onlarca sağlık çalışanının COVID-19’a yakalanarak kaybedilmiş olması, binlercesinin ise COVID-19’a yakalanmış olması çalışanların tükenme ve gelecekten umutsuzluk sürecini derinleştirmektedir. Bu nedenle önümüzdeki dönemde mevsimsel grip dönemi ile de buluşacak olan
COVID-19 salgınının kontrol altına alınabilmesinin ilk koşulu sağlık çalışanlarının insani, ruhsal, duygusal ve ekonomik taleplerinin karşılanmasıdır. Türkiye’de salgınla mücadeleden sorumlu olan Sağlık Bakanlığı, çalışanları temsil eden sendika ve meslek örgütlerinin tümüyle hiçbir ayrımcılık gözetmeksizin sağlık çalışanlarının sağlığı amacıyla ilişki kurmalı ve onlarla eşgüdüm içerisinde sağlık çalışanlarının sağlığını korumaya gayret etmelidir. Bugün olduğu gibi sağlık çalışanlarının hastalanması ve ölümleri halinde mağduriyete yol açan uygulamalar sendika ve meslek örgütlerinin önerileri doğrultusunda Bakanlık tarafından ivedilikle giderilmelidir”

Zayıf Yönlerimiz : “Filyasyon Uygulaması Ortadan Kalktı”

“12 Eylül 1980 askeri darbesinden bugüne Türkiye sağlık sistemi küresel kapitalizmin istekleri doğrultusunda şekillendirilmektedir. Öte yandan Türkiye genelinde sürdürülen bu dizayn 2003 yılından itibaren Dünya Bankası finansmanı çerçevesinde Sağlıkta Dönüşüm Programı adı altında hız
kazanmıştır. Söz konusunu dönüşümün temel sacayakları; hizmet ve finansmanın birbirinden ayrılması, finansmanın sigorta ağırlıklı sağlanması, birinci basamağın bölge temelli olmaktan çıkartılması ve ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerinin ağırlıkla kazanç – kâr odaklı bir işleyişe kavuşturularak şirketleştirilmeleridir. COVID-19 pandemi öncesinde yaşanan bu dönüşümden en çok mağdur olan kesim kuşkusuz işgüvencelerinden yoksun hale getirilen, gelecek ve can güvensizliğinde çalışmaya mahkûm edilen sağlık çalışanlarıydı. Ancak COVID-19 pandemisi, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın mağdur ettiği kesimin sağlık çalışanlarıyla sınırlı olmadığını, aksine birey ve toplumun sağlık hakkını da ortadan kaldırdığını göstermiştir. Birinci basamağın sağlık ocağı sisteminden aile hekimliği sistemine dönüştürülürken bölge temelli olmaktan çıkartılıp birey temelli yapıya kavuşturulması, COVID-19 pandemisi kontrolü için hayati bir fonksiyonu bulunan filyasyon uygulamasını ortadan kaldırmıştır. Zaten mevcut sağlık sistemi çerçevesinde şekillendirilen aile hekimliği sistemi ile filyasyon gereklerinin yerine getirilemediği için salgının ilerleyen döneminde ancak birinci basamak dışından filyasyon ekipleri oluşturulmak zorunda kalınmıştır. Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde ikinci ve üçüncü basamak sağlık birimlerinde daha çok kazanç anlamına gelen tedavi edici sağlık hizmetlerinin öncelenemesi olağan dönemlerde koruyucu hekimlik uygulamalarının aksamasına yol açmıştı. Benzer biçimde başta özel sağlık kurumları olmak üzere işletmeleşen sağlık birimleri, olağanüstü pandemi döneminde işletme haline gelmenin bir sonucu olarak Sosyal Güvenlik Kurumu’nun ödeyeceği ücret tarifesine göre COVID-19 pandemisinde görev yapmış ve bu durum özelinde özel sağlık, genelinde işletmeleşen hastane sisteminin pandemi gibi hayati bir konuda toplum sağlığı kavramından ne kadar uzak bir tahayyülde ve işleyişte olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur” (BSHA – Bilim ve Sağlık Ajansı)

Editör: TE Bilisim