Psikolojimizin iyiden iyiye bozulmaya başladığı şu koronalı günlerde vakit geçirmek ve stres atmak için evde yapılabilecek en güzel şeylerden biri, hiç şüphesiz ki film ya da dizi izlemek. Ne yalan söyleyeyim, hayatımın hiçbir döneminde seyretmediğim kadar çok filmi son dönemde seyrettim.

Geçen hafta izlediğim "37 Saniye" isimli bir Japon filmi bu haftaki yazımın konusu için bana ilham oldu. Tekerlekli sandalyeye bağımlı olarak yaşayan engelli bir kızın hikayesinin anlatıldığı filmde, engelli kızın günlük yaşamda karşılaştığı türlü sıkıntılar ve yaşamakta olduğu ruhsal travma gözler önüne seriliyordu. Karşılaştığı sorunlar içerisinde var olma savaşı veren genç kız, filmin sonlarına doğru engelli olmasına sebep olan hadiseyi anlatırken şu ifadeleri kullanmıştı:

"Benim ikiz bir kardeşim var. Kardeşim oldukça sağlıklı olmasına rağmen, doğumum esnasında 37 saniye oksijensiz kalmam sebebiyle ben sakat doğmuşum. Eğer ikiz kardeşim değil de ben önce doğsaydım, ya da 37 saniye değil de 36 saniye oksijensiz kalıp 1 saniye önce nefes almayı başarabilseydim, şu an ben de engelli olmayacaktım"

Filmdeki bu sahne ve genç kızın konuşmasından oldukça etkilemiştim. "Kızcağız keşke 1 saniye daha önce nefes alabilseydi" diye kendi kendime defalarca söylendim. Hoyratça harcadığımız zamanın içerisindeki küçücük bir saniyenin bile ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlamıştım...

Sanırım hakikaten zamanın kıymetini bilmiyoruz. Eğer bilmiş olsaydık onu bu kadar hesapsızca harcamaz, her anını en faydalı şekilde değerlendirmeye çalışırdık. Hiç şüphesiz ki onun kıymetini en iyi bilenler, bir şekilde zamanla imtihan olanlardır. Ne demişler, "Damdan düşenin halini, en iyi damdan düşenler bilir"...

Okuduğum bir yazıda;

"Bir yılın değerini, final sınavını geçememiş öğrenciye sor,

Bir ayın değerini, erken doğum yapmış bir anneye sor,

Bir haftanın değerini, haftalık bir gazetenin editörüne sor,

Bir saatin değerini, buluşmayı bekleyen aşıklara sor,

Bir dakikanın değerini, uçağı kaçıran birine sor,

Bir saniyenin değerini, bir kazadan kılpayı kurtulana sor,

Bir salisenin değerini, olimpiyatlarda son adımda altın madalyayı kaçırmış koşucuya sor" deniliyordu.

Bazı durumlarda bir türlü geçmek bilmeyen zaman, bazen de bir çırpıda gelip geçiverir.

Riskli bir ameliyata girmiş oğlundan iyi haber bekleyen bir anne, eşini doğuma göndermiş heyecanlı bir baba, askerden dönecek yavuklusunu bekleyen genç bir kız için bir türlü geçmek bilmez zaman; uzar da uzar dakikalar, saatler, günler...

Bir de bunun tam tersi olan ve kaşla göz arasında geçiveren zamanlar vardır. Tıpkı, kader mahkumu eşini görmek için hapishaneye ziyarete giden kadının, ya da yaz aylarında memleketine izinli gelen bir gurbetçinin yetiremediği ve nasıl geçtiğini anlayamadığı zamanlar gibi...

Dedim ya, zamanın kıymetini en iyi bilenler zamanla imtihan olmuş olanlardır. Yoksa sitem dolu bir şarkısında, "Uykusuz gecelerin sabahını bana sor" diye feryat etmezdi Ferdi Tayfur...

Bugünlerde hepimiz gene zamanla imtihan halindeyiz. Virüs belasına düçar olmuş dünyamızda, "Aşı bulundu ve virüs illetinden kurtulduk" müjdesini bekliyor herkes.

Bu haberi beklerken, bazılarımız çoktan virüsü kaptık ve kader mahkumu gibi karantinada gün saymaya başladık bile. Evlerde ve sevdiklerimizden ayrı odalarda özgürlük dolu günleri hasretle bekleyenlerin sayısı ne yazık ki hiç de az değil...

Bu sefer imtihan gerçekten büyük...

İmtihanın büyüklüğü, doğal olarak beraberinde tefekkürün ve mükafatın da büyüklüğünü getiriyor. Dünyadaki milyonlarca insanı perişan eden virüsün, topu topuna ancak bir çay kaşığını dolduracak kadar olduğunu düşününce, insanoğlu acziyetini farkedip Allah'ın büyüklüğünü daha iyi anlıyor ve ister istemez tevbenin de büyüğünü yapıyor...

İnsanoğlu gerçekten aciz, Yüce Allah da sonsuz rahmet ve merhamet sahibi. Her anında imtihan halinde olduğumuz şu kısacık ömrümüzde Allah'a kul olduğumuzun bilinciyle yaşamaya bakalım. Yalan söylememeye, hile yapmamaya ve özellikle de kul hakkı yememeye dikkat edelim.

Hain FETÖ örgütünce tertiplenen bir helikopter kazasında şehit edilen Muhsin Yazıcıoğlu ne de güzel söylemişti;

"Bir saniyesine bile hakim olamadığınız bir hayat için fırıldak olmaya gerek yok"

Esen Kalın...