Eskiden yasama, yürütme ve yargı olarak bilinen üç büyük gücün yanına, günümüzde medya ve internet de eklenmiş durumda. Diyebilirim ki internetin avantajlarını kullanan medya, bunlar içerisinde en güçlüleridir.

Oturduğunuz yerden yaptığınız bir haber, yasama ve yargı gibi kudretli ergleri bile çaresiz bırakabiliyorsa, onlardan daha güçlüsünüz demektir.

İşte bu denli güçlenen bir sektörde, ne yazık ki bir kısım medya mensupları güç zehirlenmesi denen hastalığa tutulmuş vaziyetteler. Bazı hastalıkların insan davranışlarında anomaliye sebep olması gibi, güç zehirlenmesine maruz kalmış medya mensuplarında da bir takım davranış bozukluklarına rastlayabiliyoruz.

Güç zehirlennesine maruz kalmış medya mensuplarında görülen en tehlikeli davranış bozukluğu ise, tetikçiliktir. Böylesi bir yola girmiş olanlar, ne acıdır ki, yaptıkları mesleğin kutsallığını, insan haklarını ve mesleki etik kurallarını hiçe saymaya başlıyorlar...

Tetikçilik, şantaj yoluyla haber yapmak ya da yapmamak kadar gayri ahlaki ve iğrenç bir davranış biçimidir. Tetikçinin yaptığı işin faydası kendinden çok çok başkalarınadır. Bu durumda, tetikçinin aslında bir aracılık hizmeti yaptığından söz etmek en doğru tespit olacaktır.

Yaptığı haberin doğruluğu ya da yaptığı işin ahlaklı olup olmadığı tetikçi için çok önemli değildir. O, yaptığı ve servis ettiği haber sonucunda kul hakkına girmiş mi ya da girmemiş mi konusu ile de pek ilgilenmez. Hatta çoğu zaman, haber konusu kişilerden, haberi servis ettikerinin niyetlerinden ya da olayların iç yüzünden bile habersizdir. Daha da önemlisi, bazen yaptığı işin tetikçilik olduğunun farkında bile değildir. Çünkü tetikçi için önemli olan, kendine görev addettiği ya da üst aklın sipariş ettiği işi yerine getirmektir. Tetikçi, nadir de olsa üst akılla direk bağlantı kurmayıp, başka bir tetikçiden de talimat alabilir. Yani, bazen ilk kaynak ile nihai kullanıcı arasında birden fazla tetikçinin yer alması da olasıdır.

Maalesef ülkemizdeki yasaların yetersiz oluşu, özellikle internet gazeteciliğinde bu türden hadsiz haberlerin oldukça artmasına sebep olmaktadır.

Gariptir ki ülkemizde bilişim suçlarına yonelik tek bir kanun bile yoktur. Onun yerine mevcut kanunlara bilişim suçlarıyla ilgili hükümler eklenerek durum kurtarılmaya çalışılmaktadır.

Bilinmelidir ki kendilerine gazeteci sıfatını yakıştırarak tehdit, şantaj ve tetikçilik yoluyla maddi ya da manevi menfaat temin etme yolunu seçenler, dürüst, ahlaklı ve emeğe saygılı gerçek medya mensuplarını da lekelemektedirler. Bu nedenle, ilgili cemiyet ve örgütlerin, bahsettiğim türden çürük yumurtaları içlerinden temizleme konusunda gerekli adımları atmaları elzemdir. Aksi taktirde, küçük tetikçileri satın alanların, gelecekte namuslu medya mensuplarına da musallat olmayacaklarının garantisi olamaz...

Aklı Selim davranması gerekenlerin aklı evveller gibi davranmaya devam etmeleri, kısa vadede kendilerine fayda sağlıyormuş gibi görünse de, muhtemelen uzun vadede zararlı çıkacak olanlar kendileri olacaktır.

Bütün bu yazılanlardan sonra, sakın bazılarının aklına Aydın'da geçen hafta bir il müdürüne basın ve medya yoluyla yapılan insafsız infaz girişimi gelmesin. Zira o haberin kaynağı olan şahsın bir sendika ile siyasilere kadar uzanan silsile içerisindeki sıradan bir servis elemanı olduğuna inanmak istemiyorum. Malum şahıs, malum yazıyı ve paylaşımları mutlaka kendisi yazmış, kimse için tetikçilik yapmamıştır. Yoksa o şahıs da bilir ki bu tür bir davranış haysiyetizliktir, hadsizliktir, kul hakkına girmektir.

Hemen belirtmem gerekir ki, yazımda bahsi geçen bütün hadiseler Patagonya'da geçmektedir. Yoksa, ülkemizde böylesi durumların olması düşünülemez bile, değil mi (?)

Bize düşen, "Allah Patagonyadakilerin cezasını versin" demekten başka birşey değildir. Nasıl olsa Patagonyadakiler de Mahkeme-i Kübrada yaptıklarının hesabını vereceklerdir. O büyük günde biz de onlardan şikayetçi olur, haklarındaki hükmün infazını zevkle izleriz...

Esen Kalın...