İslam medeniyetinin temeli sayılan ve dünya durdukça var olacak olan camiler, İslamın ilk müesseleridir.

Caminin gerçek manada ne olduğunu anlamak için önce cami kavramını anlamak lazımdır.

Cami Arapça kökenli bir kelime olup, cem eden, toplayan, bir araya getiren demektir. Gerçek manada camiler, içerisinde cemaatle namaz kılınan, edep ve terbiye ocağı, Allah’ın en sevdiği ve en hoşlandığı mekanlardır ki, Cennetin yolu camilerden geçer.

Camiler, minareleri ve ezan sesiyle birlikte bir yerin İslam beldesi olduğunun da göstergesidir.

Öte yandan, camilerle aynı fonksiyonu icra ettikleri halde farklı isimlerle anılan ibadethaneler de vardır.

Osmanlılar döneminde padişahlar tarafından inşa ettirilen büyük camilere “selâtin camileri”, vezirler ve diğer devlet ricâli tarafından yaptırılan orta büyüklükteki camilere bânisinin adına izâfeten sadece cami, daha küçük olanlara da mescid denilmekteydi.

Mescid ile cami arasındaki en ayırcı özellik, camilerde Cuma Namazı kılınmasına rağmen, mescitlerde Cuma Namazı kılınamamasıdır. Mescidlerin cuma namazı kılınan camiye dönüşmesi ise, ancak berat ve izinle olmaktaydı.

Bunlardan başka bir de "musalla" denilen ibadethaneler vardır ki, Hz. Peygamber döneminde münhasıran bayram ve cenaze namazı kılınan yerlere musalla denilirdi. Bugün de Anadolu'nun bazı yörelerinde musalla adıyla anılan ibadet mahalleri bulunmaktadır.

Yol boylarındaki üstü açık mescidlere ise, Farsça’dan gelme bir kelime olan "namazgâh" denilmektedir.

Yazımın bundan sonraki kısmında, namaz kılınan bütün ibadethaneler için "cami" kelimesini kullanacağım.

Pek çoğumuzun bildiği gibi, her yıl Ekim ayının ilk haftası “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” olarak kutlanmaktadır.

Bu hafta içerisinde, camilerin fonksiyonlarının ve toplumsal hayatımızdaki yeri ve öneminin daha iyi kavranması, yeni yetişen nesillerin cami ve mescidlere alıştırılması amacıyla çeşitli faaliyetler tertip edilmektedir.

Gelelim kritik sorulara;

İslamiyette bütün yeryüzü mescid kabul edildiği halde camiler neden vardır?

Camiler sadece namaz kılınan yerler midir? Yoksa, başkaca fonksiyonlara mı sahiptirler?

İslam medeniyeti, cami merkezli bir medeniyettir. Camiler sadece birer ibadethane değil, aynı zamanda tarihimizin, edebiyatımızın, örf ve adetlerimizin, kültürümüzün iç içe geçtiği merkezlerdir.

İslâmiyet’te bütün yeryüzü mescid kabul edilmekle beraber, namazların cemaatle camide kılınması, gerek sevap bakımından gerekse sosyal yönden büyük bir önem taşır.

Yüce Allah mescidleri,nurunun aydınlattığı yerler olarak zikreder. (Nur: 35-36)

Yine Hz. Peygamber’in bir hadisine göre, adının anıldığı ve kendisine kulluk görevinin yerine getirildiği yerler olarak mescidler Allah’a en sevimli mekânlardır (Müslim, “Mesâcid”, 288).

Camiler asıl olarak birer ibadet yerleri olmalarına karşın, Peygamberimiz dönemindeki ilk mescitlerin idare, eğitim ve öğretim, yardım merkezleri, hatta ordugah olarak fonksiyon icra ettiklerini görüyoruz.

Bu dönemde mescidler özellikle eğitim merkezleri gibi fonksiyon icra etmekte, caminin hemen bitişiğine inşa edilen ve adına "suffe" denilen yerde bekar ve fakir sahabeler kalmakta ve eğitim görmekteydiler. Bu haliyle mescitler, adeta birer akademiyi andırıyorlardı.

Sonraki (ve özellikle Osmanlı Döneminde) ise, bitişiklerinde inşa edilen medrese, türbe, şifahane, aşhane, mektep, kütüphane, çarşı, han, hamam, çeşme, sebil gibi binalarla birlikte, camiler birer külliyeye dönüşmüşler, mescidler de mahallenin kardeşlik merkezleri haline gelmişlerdir.

Osmanlı dönemindeki camilerde verilen eğitimler sadece dini eğitimler olmayıp, bunların yanısıra hem edebî ilimler, hem de teknik ilimler eğitimlerin konusunu teşkil etmekteydi.

Gelelim günümüze;

Ne acıdır ki günümüz insanının en büyük sorunlarından biri olan "kalabalıklar içinde yalnızlaşma" illeti, camilerimizi de etkilemiş vaziyette. Bu acı tablo yüzünden, camilerimiz şehrin ve toplumun merkezinde olma vasfını her geçen gün daha da kaybetmektedirler.

Ancak bütün bu olumsuzluklar içerisinde, garipleşen camilerin yeniden imarı konusunda bazı duyarlı cami görevlilerinin ve cemaatin gayretlerini duyuyor ve şahit oluyoruz.

Camilerin imarından kasıt, hem maddi hem de manevi imardır. Camilerin maddi imarı, onların inşasından tutun da, korunması, güzelleştirilmesi, temizliği ve sair görünen aksamla ilgili her türlü olumlu faaliyeti kapsar. Manevi imar ise, camilere gidip içlerinde namaz kılmak, ibadet etmek, kısacası onları şenlendirmekle olur.

Camilerin süsü cemaattir. Bir caminin çinisi, boyası, halısı, kısacası her şeyi var, ama cemaati yoksa, gariptir.

Camilere hizmet etmek, ibadetlerin ve ilmin devamını sağlamaya yönelik bir iş olduğundan, büyük fazilet ve mükafatlara sebeptir. Nitekim bu müjde Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle beyan edilmiştir:

“Allah'ın mescidlerini, yalnızca Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayanlar onarabilir. İşte, hidayete erenlerden oldukları umulanlar bunlardır” (Tevbe:18)

Sevgili peygamberimiz :“Bir kimse Yüce Allah’ın rızasını gözeterek bir mescit inşa ederse, Allah da ona cennette bir köşk inşa eder” buyurmuştur.

Mescidlere hizmet karşılığında vaat edilen bu mükafatın, küçük-büyük demeden yapılacak her türlü hizmeti kapsadığı da bilinmelidir.

Camilerimizin tekrar eski şenlikli günlerine dönmesi dileği.ile, Camiler ve Din Görevlileri Haftası kutlu olsun...

Esen Kalın...