Bir boya firmasının "Hayattan rengi alın, geriye neyi kalır ki" diye bir sloganını hatırlıyorum.

Tekdüzelik ve monotonluğun sıkıcılığına karşın, farklı renk ve zevklerin hayatımıza anlam kattığını anlatmaya çalışan bu söz, ne kadar da anlamlıdır...

Gökkuşağı sahip olduğu farklı renkleri yüzünden güzeldir.

Bir an Gökkuşağının tek renkten oluştuğunu hayal etsenize, bütün renklere sahip olan bildiğimiz gökkuşağı ile kıyaslandığında ne kadar sıkıcı ve hatta zevksiz olurdu değil mi?

Cennet vatanımız, tüm şehirleri ve her milletten insanı ile birlikte bir kültürler mozayiğidir. Çekezi, Lazı, Kürdü Türkü, Romanı, Manavı ve diğer bütün etnik kökenlerin karışımından Türkiye denilen emsalsiz bir vatan ortaya çıkar.

Bu karışımdan bir unsuru bile çıkarsanız, geride kalana Türkiye denemez.

Çünkü biz, hep birlikte Türkiyeyiz...

Ülkemizin her bölgesi ve hatta her şehri, birbirinden farklı kültüre ve güzelliklere sahip. Buna mukabil, bu farklılıklar hiçbir şehrin diğerine göre üstün (ya da aşağı) olduğu manasına gelmez.

Bir Egeli için Karadeniz Kültürü, bir Karadenizli için Akdeniz Kültürü, ya da bir Doğulu için Trakya Kültürü çok yabancı gelebilir. Fakat unutulmamalıdır ki, her kültür, o kültüre mensup olanlar için en güzelidir. O kültürden olmayanlara ise, sadece saygı duymak düşer...

Neden mi?

Çünkü her kültürün geçmişinde koca bir tarih yatar. Her kültür, yıllarca ve defalarca yaşanan acıların, sevgilerin ve yoklukların bir potada yoğurulmasının sonucudur.

Yaşanılan çevre ve iklim ise, kültüre etki eden en önemli faktörlerdir

Geçtiğimiz haftalarda yolum Gaziantep'e düştü.

O Gaziantep ki, pek çok kişi tarafından "Gastronominin Başkenti" olarak bilinir.

Dünya kocaman bir sofra olsaydı, sanırım bu sofranın merkezinde Gaziantep olurdu.

Bir şehre sadece yemekleri için gezmeye gidilir mi?

Bu şehir Gaziantep ise, gitmeye değer...

Akdeniz ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin kesişme noktasında bulunan ve "Doğunun Parisi" olarak bilinen Gaziantep, "Anadolu Kaplanları"ndan biri olarak ülkemizin en önemli sanayi şehirlerindendir.

Yeniyle eskiyi içinde barındıran, tarihi değerlerini korurken gelişmeyi de başaran Gaziantep, tarihi İpekyolu üzerinde bulunması sebebiyle de önemli bir ticaret şehridir.

Gastronominin başkenti olan bu şehir, kebabın onlarca çeşidinden tutun da katmer ve baklavaya kadar bir sürü tescilli yiyeceğe sahip.

Her ne kadar komşusu Urfaya göre fıstık üretimindeki payı daha az olsa da, fıstığın işlendiği ve ticaretinin yapıldığı yer olması nedeniyle, fıstık denilince akla önce Gaziantep gelir.

Şehrin önemli damak tatlarından olan ve Antep'de kahvaltılarda yenen katmer, bolca kullanılan fıstık ve kaymakla adeta bir gelin gibi süslenir.

Günün her saatinde içilebilen beyran çorbası, ağızda adeta eriyen yumuşacık küşleme ve tadı damaklarda iz bırakan nohut dürüm, Antep'de mutlaka tadılması gereken yiyeceklerden sadece birkaçıdır.

Şehir tarihi köklere sahip olunca, tarihi yerler ve müzeler de gezilmesi gereken yerler arasına giriyor.

Zeugma Antik Kenti, Dülük Antik Kenti ve içerisinde meşhur "Çingene Kızı" mozaiğinin de sergilendiği Zeugma Müzesi, bu yerlerden bazılarıdır.

Öte yandan Zeugma Müzesi dünyadaki üçüncü büyük mozaik müzesi olma özelliğine de sahiptir.

Şehirde gezilip görülmesi gereken yerler arasında ise Zincirli Han, Bakırcılar Çarşısı ve Almacı Pazarı ile Gaziantep Kalesi başta gelmektedir.

Halen yaşanılan en eski yerleşim yerlerinden biri olan Gaziantep, tarih boyunca pek çok medeniyet ve millete ev sahipliği yapmış olduğundan, ismi Gaziantep oluncaya kadar pek çok isim değişikliğine uğramıştır

Şehrin bilinen en eski adı, Romalılar tarafından verilen ve "Toroslar'ın karşısındaki Antakya" anlamına gelen "Antiochia ad Taurum"dur. Daha sonra şehri ele geçiren Araplar şehre "Ayıntap" adını vermişlet, Ayıntap da zamanla Antep'e dönüşmüştür.

1921'deki Antep Savunması'ndan sonra şehre Gazi ünvanı verilmiş, böylece Antep ismi Gaziantep olarak resmiyet kazanmıştır.

Son Söz:

Antepi görmeden, kebabından ve baklavasından yemeden yapılan bütün geziler eksik kalmış demektir...

Esen Kalın...