5'inin daha yaşanan çatışmalarda hayatını kaybettiği güvenlik güçleri kadar stresli ve zor bir meslek olan gazetecilik mesleğinin, diğer bir zor yönü olan çatışma ve savaşları haberleştirme mücadelelerini ve gazetecilere yönelik “satılık basın” denilen eletişleri duyup, izlediğimiz şu günlerde adı savaş mı yoksa çatışma mı veya operasyon mu diye anlaşılmadığı adı ne olursa olsun, kanın aktığı Irak ve Suriye sınırı, Kafkaslarda yaşanan Rusya-Ukrayna savaşı ve ötesinde gazetecilerinde bir savaş içinde olduğunu da görmekteyiz.
Havuz medyası denen gazetecilerin yoğunlukta olduğu bölgede yapılan çekimlerin gazetecilikten öte savaş yanlısı ve çatışmanın içindeki askermiş gibi bir tutum sergilendiğini görürken, karşı tarafında yani yabancı basın denen gazetecilerinde onlardan aşağı kalmayıp, tarafsız olması gereken meseleyi adeta karşı güçler savaşı haline çevirdiklerini de izlemekteyiz.
Ama daha önce yazdığım ve “Gazetecileri Öldürmeyin Efendiler” başlığını koyduğum yazımı görünce bu yazımın adını da “Gazeteciliği öldürmeyin efendiler” deyip, şu an bölgede yaşanan savaş, pardon operasyonda ve diğer alanlarda gazetecilerin yaşadıklarını da bilmek gerek derim...
Ve geçte olsa bir önceki yazımda dikkat çektiğim dediğimize gelen ve yeniden giderken “Savaş değil, operasyon” diyen Erdoğan'ın da biz gazetecilerin ne kadar değerli olduğunu anladığı, gazeteciliğin önemini anlatan yazımı bir kez daha yayınlıyorum ki; şu an içeri de tutuklu bulunan ve gerçek gazeteciliği yapma mücadelesi veren gazetecileri sizlerde az olsun anlayın ve haberlerini yayınladıkları gazeteleri bir gazete bayisinde alarak anlayın derim.
Evet, sahada olan gazetecilere ve “savaş mı, çatışma mı?” diye tartışılan şu son günlerde ki Irak ve Suriye sınırında ki gelişmeleri haberleştirmek isteyen ama onca dedikodu yetmez terörist, cemaatçi, yandaş, besleme diyerek kurşundan ağır kurşunlara hedef edilmek istenen gazetecilere neden sahip çıkılması gerektiğini biriler anlar belki diyerek...

Gazetecileri Öldürmeyin Efendiler!

ABD Başkanının “Ben olmazsam iki hafta sarayda oturamazsın” diyerek aşağıladığı Arabistan Kralının emrinde bulunan Büyükelçiliğe giden gazetecinin ortadan kaybolması ardından Bulgaristan’da yolsuzlukları araştıran gazetecinin hunharca öldürüldüğünün haberlerini alıyoruz.
Dövülerek öldürülen Metin Göktepe’nin adına verilen ödülü alan bir gazeteci olarak “Gazetecileri öldürmeyin efendiler” başlıklı yeni bir yazıyı bana bir daha yazdıran bu iki önemli son gelişmeye baktığınızda dünyada olduğu gibi ülkede bu mesleği yapanların ne kadar riskli bir iş ile uğraştığını da bir kez daha üzülerek anlıyor ve kahroluyorum.
Çünkü ülkenin idarecilerinin ortaya koydukları politikalarının yanlışlığına dikkat çeken, kendilerini eleştiren ve toplumun gözü, kulağı ve sesi olan gazetecilerin haber ve yorumları ile geldikleri yerlerde gazetecilere düşman kesildiği bir dünyada yaşadığımızı da hatırlıyorum.
Yazıma başlamadan önce açtığım facebook sayfamda 7 yıl önce attığım manşeti yeniden tazeleyen iki gazetecinin öldürülmesi olayını, “Arayanlar oradaydı, kaybedenler yoktu” olarak değil de, “Ölenler burada, öldürenler yoktu” şeklinde değiştirmeme neden olan Arabistan Başkonsolosluğundaki gazetecinin kayboluşu ile Bulgaristan'daki Avrupa Fonlarını araştıran gazetecinin hunharca öldürülmesi gazeteciliğin içinde bulunduğu, karşı karşıya kaldığı tehlikeleri de anlatmıyor değildi.
Öldüremediklerini de hapse, sürgüne gönderen bir anlayışın devam ettiği dünyada demokrasinin 4. Kuvveti olarak lanse edilen ama her iktidarın birinci düşmanı halinde olan basını oluşturan gazetecilerin bu kahreden olaylarla karşı karşıya gelmelerine rağmen görevlerini en iyi şekilde yerine getirme çabası maalesef zor bir durum.
Hele ki ülkemizde son yıllardaki tutuklu gazeteci sayısının yanında baskılar dolayısıyla gazetecilik yapamaz hale sokulması ise bir başka önemli bir durumdur.
“Gazeteci ise tehlikedir, gazeteci ise imkanlarını kıs, gazeteci ise içeri at, gazeteci ise kağıda, ekmeğe muhtaç et!!” politikasının yürürlükte olduğu bir süreçte bir ülkemizde diğeri ülkemize komşu olan diğer bir ülke yaşanan bu iki olay bu ülkede ve dünyada gazeteciliğin yani muhalif gazeteci olmanın bedelinin ne olduğunu siz değil son iki gazetecinin saf dışı edilmesi ile anlayabiliriz.
Kendilerinden olmayanın gazeteci değil, terörist, ajan olarak ilan edildiği bir ülkede gazetecilerin tutuklanmasını, öldürülmesini ve ayakta kalma mücadelesi verenleri kağıtsızlıkla, açlıkla terbiye edilmesini de yazmak Suudi ve Bulgar gazetecisinin yaptığı gazetecilik kadar tehlikeli ve korkunç bir duygu...
Çünkü;
“Basın Milletin Müşterek Sesidir, Basın Hürdür, Sansür Edilemez”!sözlerinin, “Adalet Mülkün Temelidir” sözü kadar değersiz kaldığı bir dönemde bu iki olayın perde arkasına baktığınız da, gazeteci düşmanı, basın özgürlüğünü reddeden bir anlayışın sadece bizde değil, tüm geri kalmış, sözde gelişen ülkelerde aynı acı bir durum olduğunu da görmüş olursunuz...
Neyse çok uzatıp bizde başımıza iş açmadan son bir şey diyerek yazımızı bitirelim...
Belki anlayan olur diyerek;
“Gazetecileri Öldürmeyin Efendiler” 

Not: Yazımda bahsi geçen ve Arabistan Büyükelçiliğinde insanım diyen ama vahşi hayvanların bile yapmayacağı şekilde kendi evi diye girdiği konsoloslukta önce boğazlanıp, nefesiz bırakıldıktan sonra etleri lime lime kesilip, asitli suda yok edilen gazetecide adeta güme gitti...
Hem de dün Esad, bugün Esed hatta katil denen Suriye liderine, Katar'a, Arabistan'a denildiği gibi bugün de Yunanistan başbakanına denilen bir çıkışla yani “Benim için yok hükmünde” denen Araplara gazeteciyi öldürenler hakkında yürütülen soruşturma belgelerinin Arabistan'a verildiği iddia edilirken...