Aslında çoğumuzun unuttuğu ama hala aynı durumların yaşandığı ileri sürülen Geceyarısı Expresi adlı filmi bana hatırlatan gece yarısı yazısını yazarken bu gecenin Cumartesi'yi Pazar'a bağlayan, bana ay yüzlü şarkısını hatırlatan, uzayda parlayan güzel Ay gezegeni eşliğinde gece olduğunu anlatıyordu, beni uyutmayan beynimdeki bana özel düşünceler.
Ama her nedense içimdeki diğer bir his beni o özellerden alıp, Alan Parker'ın yönetmenliğini yaptığı İngiliz-Amerikan ortak yapımı ve 1978 çıkışlı bir sinema filmi olan Gece yarısı Ekspresi'ne götürüyordu.
Çünkü 1970'te, Türkiye'de tutuklanıp, hapse atılan Billy Hayes'in gerçek öyküsünden yola çıkılarak yazılmış o hikâyeyi bana yeniden youtubede izleten o hissin, polise yumruk attı denip, meclisten atılan onca vekilin akıbetine uğratılmak istenen kadın milletvekili olayı ardından bu kez de 'Ben devletim' diyerek erkek vekile parmak sallayan polisin görüntüleri de hafızama takılmıştı.
Ve ben uyurken bir an şiddetle ağrıyan ve bulanan midemin sancısıyla uyanıp, çıktığım balkonda açık kalmış bilgisayarımın başına geçerken yeniden bulanan midemin içimdekileri olduğu gibi beynimdeki ve kalbimdeki gereksizleri içimden dışarıya atma sancısı devam ediyordu.
Solumda sönmeye yüz tutan yıldızın hangisi olduğunu düşünerek izlediğim Ay ışığında oturduğum balkonda Geceyarısı Expresi'ndeki polis rolündeki sanatçılar gibi yaktığım cigaram eşliğinde evimin balkonun karşısında karanlıkta parlayan ışıklarıyla denize demir atmış gemileri izleyip, onlar gibi çekip gitmek istedikçe diğer bir his daha ağır basıyor ve 'Çekip gitme, çık oradan, beklediklerin umursamadan çoktan çekip, giderken senin onları düşünmenin faydası seni üzmekten başka bir şeye yaramaz, kus gitsin..' diyor ve işime, asıl aşkıma, gazeteciliğe sarılmamı emrediyor gibiydi.
Çünkü 'Biz olmasak devlet olmaz, devlet biziz' diyenlerin hükmettiği gibi kendisi olmasa dünyanın sonu gelecekmiş gibi birileri keyiflerini sürdürürken senin onların yani Geceyarısı Expresi'ndeki gibi seni üzen işkencelere izin verme..' diyordu diğer cumartesi duygularım.
Ve ben aynısını yani beni rahatsız eden duygusal düşünceleri bir kenara itip, ikisi memleketim Ardahan'da üst düzey görev yaptıktan sonra gittikleri yeni yerlerinde terörist yani bir zamanlar komünist denip, sabahları kapıları kırılırcasına açılıp tutuklananlar gibi bugünde fetocu denerek tutuklandığını öğreniyordum, aylardır kimseyle görüştürülmeyen Öcalan'ın tekrar gündeme taşınıp, tartışıldığı ülkemin gerçek gündeme yeniden dönerken..
Erdoğan’ın seçimleri kazanmak için geçmişte olduğu gibi Öcalan kartını devreye sokacağı tartışmalarını gündeme taşıyan bu ülkenin asıl sorunu olan ulusalcıların kopardığı kızılca kıyameti anlamaya ve algılamaya çalışırken aslında aylardır tecritte tutulan bu insan için başlatılan kampanyaların gün geçtikçe arttığı ve Genel Af beklenen hükümetçe atılan bu adımın Amerika, Rusya ve diğer ülkelerin istememesi nedeniyle 'şimdilik' ertelemek zorunda kaldığını düşündüğüm Suriye operasyonu öncesi iç gerginliği az da olsa ötelemek olduğunu hesaba katamadıklarını hesaplıyordum.
Evet, Geceyarısı Expresi misali işkenceli bir süreci yaşayan iç dünyam ve gerçek dünyamın bir gece yarısı bana yazdırdığı bu yazımı bitirirken masamda yarım kalan cigara paketime bakıyor, yeniden rahatlamak isteyen midemin bunalımı misali ülkemin de sancı çekerek yeni bir erken ya da zamanında bir seçime doğru ağır      adımlarla gittiğini düşünerek sancı çekenin sadece ben değil, benim de içinde olduğum toplumun büyük bir bölümünün aynı sancıyı çektiğini ve katlanması gerektiğini mırıldanarak yeniden uyumayı deniyordum, yaşanan ve yaşanacakları düşünmek istemeyen ve beni yoran duygularla bölünmüş olan uykuya dalıp, gitmek için..