Kabul etmek gerekir ki 31 mart 2019 tarihinde yapılan yerel seçime kadar her şey AK Parti açısından son derece iyi gidiyordu , 31 Mart tarihine kadar başta İstanbul-Ankara-Adana-Mersin ve Antalya başta olmak üzere çok büyük oranda belediye AK partili belediye başkanları tarafından yönetiliyor böyle olunca da var olan krizler kamuoyunda yer bulmuyordu.

Siyasetin finansmanı ve yönetimi açısından belediyelerin ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliriz, Mesela o şehirde yapılacak olan iktidar partisine ait bir etkinlik öncesi aynı partiye mensup belediye yönetimi etkinliğin daha kalabalık daha canlı olması adına belediye bünyesindeki tüm araç gereçle destekleniyor, ulaşım ve iaşe konusunda da büyük fayda sağlayabiliyor.

31 Mart sonrası AK Partinin büyük şehirlerdeki iktidarı sonlanınca herkesin kabul edeceği gibi siyaset yapma alanı da daraldı, işin daha kötüsü tüm dünyayı etkisi altına alan felaketlerde son 2-3 yıldır bizim kapımızı da çaldı ve bir türlü ülkemizden ayrılmıyor.

31 Mart tarihinden sonra iktidarda bulunan AK Parti ile millet ittifakı tarafından kazanılan belediyeler arasındaki kriz o gün bu gündür bir an bile yavaşlamadan devam ediyor, hükümet  ile millet ittifakına mensup belediyeler arasında var olan krizleri buradan yazma gerek duymuyoruz zira her güne bir kaç krizin düştüğü süreç üzerine koyarak gidiyor.

Bunlardan başka asıl önemli kriz bilindiği gibi bir miktar küresel ısınmanın ortaya çıkardığı olumsuzluklar sonrasında bir biri ardına üzerimize çöken aşırı yağışın sebep olduğu sel felaketleri, Yangınlar, Göçe bağlı olarak karşı karşıya kaldığımız mülteci sorunudur.

Pandemi ile birlikte sağlığımız için gerekli olan Aşının taahhüt edilen zamandan çok çok sonra gelmesi sırasındaki tartışmaları hatırladığımızda orada da müthiş bir krizim yaşandığını hatırlayabiliriz.

Dikkat edilirse Karadeniz’de meydana gelen ilk sel felaketinden itibaren başlayan tartışma artarak devem ediyor, Karadeniz bölgemizde plansız yapılaşma ile birlikte ormanların kesilmesi binaların su yolu üzerine yapılması gibi daha önce alınması gereken önlemler alınmayınca kayıplarda kaçınılmaz oluyor.

Son bir haftadır yüreğimizi yakan orman yangınları ile birlikte hayatımıza giren “THK’nın yangın söndürme uçakları işe yarıyor yaramıyor” şeklindeki tartılma da şu sıra büyük bir krize dönüşmüş durumda.

Var olan Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi dolayısı ile Türkiye’nin yarısı meydana gelen bu felaketlerin hükümet tarafından çözüme kavuşturulamadığını kalan diğer yarısı da hükümetin olağanüstü bir görev yaptığını ancak bu başarının muhalefet partileri tarafından sabote edildiğini düşünüyor.

Halbuki meydana gelen bu tür felaketlerden etkilenen bizim insanımız,

Bu felaketlerde hayatını kaybedenler bizim tanıdıklarımız

Felaketlerde yanan boğulan hayvanlarda canımızı yakıyor, bizi ağlatıyor.

Galiba bütün bu olup bitenlerin tamamı yöneticilerin sorumluluk almamasından kaynaklanıyor, Suçu üzerine alan yok, kendisini muhatap olarak gören yok, “Ben bu işi beceremedim dolayısı ile istifa ediyorum” diyen yok, hesap veren yok.

Bu kadar olumsuzluğun içerisinde hayatını malımı mülkünü evini barkını kaybeden ağlayan sızlayan binlerce on binlerce vatandaş.

Bu kadarmı zor Allah aşkına kriz yönetimi..?