Yolumuz bir vesileyle bu defa Kapadokya'ya düştü. Hani Yaşar Kemal bir şiirinde, "O güzel insanlra binip gittiler; demirin tuncuna, insanın piçine kaldıkar, o güzel atlar" diyordu ya, işte o bahsi geçen atları da Kapadokya'da bulduk...

Yeraltı şehirleri, ilginç peri bacaları, kaya otelleri, etkileyici vadileri ve birbirinden heyecanlı aktiviteleriyle yeryüzünün en özel yerlerinden biri olan Kapadokya'da...

Konu Kapadokya ise, sanırım öncelikle Kapadokya kelimesinin anlamından başlamak lazım.

Denildiğine göre, Kapadokya kelimesi aslen Farsça bir kelime olup, kelimenin orijinali Katpa Tuka'dır. Günümüzde, İngilizce Cappadocia ve Türkçe Kapadokya olarak söylenen bu kelime "Güzel Atlar Ülkesi" anlamına gelirmiş.

Gene rivayetlere göre, Roma İmparatorluğu ve Persler arasındaki savaşlarda Persler galip gelerek Kapadokya bölgesini ele geçirmişler ve bu bölgede yetişen çok güçlü ve güzel atları da ganimet olarak almışlar. İşte bu atlardan dolayı da sözkonusu bölgeye, "Güzel Atlar Ülkesi" manasına gelen "Katpa Tuka" denilmiştir.

Bazılarına göre, Farsça'da böyle bir kelime olmadığından söylentiler yanlıştır.

Bir başka iddiaya göre ise, Kapadokya Hitit dilinden gelme bir kelime olup "Yüksek Yerlerdeki Mezarlar" anlamına gelirmiş.

Kapadokya isminin anlamı hakkındaki rivayetler muhtelif olsa da, biz Kapadokya'yı "Güzel Atlar Ülkesi" olarak bileceğiz...

Tam bu noktada yanlış bir bilgiyi de düzeltmekte fayda var. Kapadokya bazılarının sandığı gibi bir şehrin ya da bir semtin ismi olmayıp, çoğunluğu Nevşehir sınırları içerisinde yer alan, Kırşehir, Aksaray, Niğde ve Kayseri illerinden de toprakları bulunan bir bölgenin eski adıdır.

İlginç peri bacaları ve yeraltı şehirleriyle ünlü bu bölge, 60 milyon yıl önce Erciyes, Hasan Dağı ve Güllüdağ’ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların, milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla oluşmuştur.

Doğanın bu uzun soluklu emeği, bölgeyi adeta bir nakış gibi süsleyen peribacalarının ortaya çıkmasıyla sonlanmıştır.

İpek Yolu’nun en önemli kavşaklarından birinde yer alan ve tarih boyunca da pek çok uygarlığa ev sahipliği yapan Kapadokya, MÖ 2000 yılının başlarına kadar uzanan bir geçmişe sahiptir.

Bu geçmişte Hitit İmparatorluğu, Pers İmparatorluğu, Kapadokya Krallığı, Selçuklular ve Osmanlı İmparatorluğunun izlerine rastlanır.

Bu sebeple, yolları bir şekilde Kapadokya'ya düşenler sadece coğrafyanın değil, tarihin gizemli dünyasının kapılarını da aralamaktadırlar.

Sıradan bir yerden değil, içerisinde 900'den fazla filmin çekildiği, hakkında yüzlerce kitabın yazıldığı, her yıl milyonlarca gezginin uğradığı bir bölgeden bahsediyoruz. Günümüz Kapadokyası, bırakın ülkemizi, dünyamız için de çok önemli bir turistik merkez konumundadır.

Bu güzel diyarda kim neyi isterse onu bulmakta; tarihçi, jeolog, teolog, ressam, fotoğrafçı, gastronom, kısacası herkes, Kapadokya'nın sunduğu eşsiz zenginliklerden nasibini almaktadır...

Kayıtlara göre, Kapadokya’da 10 değişik uygarlığa ait 429 tescilli yapı ve 64 sit alanı bulunmakta, bu sebepten de, UNESCO tarafından "korunması gereken bölgeler" listesine girmiş bulunmaktadır.

Kapadokya, dört mevsim ziyaret edilebilecek ender yerlerden biridir. Coğrafi alanın genişliği, gezilip görülecek yerlerin çokluğu ve hem de denenmesi gereken aktivitelerin çeşitliliği sebebiyle, burası birkaç günde keşfedilip gezilecek bir yer değildir.

Bu nedenle, ya en az bir hafta zaman ayırmalı, ya da her ziyarette farklı yerler keşfedilip görülmelidir.

Gelelim Kapadokya'daki bazı özel yerlerden bahsetmeye;

Göreme Açık Hava Müzesi, Kapadokya’da görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Çok büyük bir Bizans manastır yerleşkesine ev sahipliği yapan Göreme, Bizans Kilise mimarisi ve dinsel sanat tarihinden önemli bir dönemin izlerini taşıyor.

Ürgüp, Kapadokya Bölgesi’nde peri bacası oluşumlarının en iyi görülebildiği yerleşim yerlerinden biridir. Kayadan oyma küçük bar ve şarap evlerinin yer aldığı ilçede, taş evlerin işçiliği görenleri hayran bırakıyor.

Uçhisar, Kapadokya’nın en yüksek noktasına kurulmuş, bölgenin en çarpıcı kalesi, kaya otelleri ve şık restoranlarına ev sahipliği yapıyor. Kasaba, Kapadokya coğrafyasının panoramik olarak en güzel görebileceği yer olma özelliğine sahiptir.

Kızılırmak kıyısında yer alan Avanos, Hititlerden bu yana süregelen çanak-çömlek atölyeleri ile biliniyor. Halı ve seramik yapımı ilçenin başlıca geçim kaynağı.

Türkiye’nin soğuk hava deposu olarak da bilinen Ortahisar, Kapadokya’nın bozulmamış yöresel köy yaşamını sürdüren Ürgüp'e bağlı nefis bir kasabadır. Kasaba, merkezde yer alan tüf kaya ve çevresine oyulmuş taş evlerden oluşuyor.

Mustafapaşa Kasabası, tarihte Hristiyanların yoğun olarak yaşadığı bir bölge de yer almaktadır.

Eski ismi Rumca Sinasos, yani "Güneşin Şehri" anlamına gelen Mustafapaşa, yöreye özgü kesme taşlarla yapılmış konaklar, barındırdığı 30’a yakın kilise ve şapel ile görülmeye değer bir yer. İlk Asmalı Konak dizisinin çekildiği Rum evi de bu kasabada yer almaktadır.

Hemen belirtmeliyim ki, Kapadokya’yı Göreme-Avanos-Ürgüp üçgenine sıkıştırmak, onu yoksullaştırmak ve haksızlık etmek demektir.

Söylemek istediğim son söz;

• Benzerlerine sadece filmlerde görebileceğiniz kayalara oyulmuş Derinkuyu, Özkonak, Kaymaklı, Özlüce, Tatlarin ve Mazı yer altı şehirlerini ziyaret etmemişseniz,

• Devrent (ya da Hayal), Aşk ve Güvercinlik vadilerine gitmemişseniz,

• Ürgüp Üç Güzelleri görmemişseniz,

• Göreme kaya kiliselerini ve Bizans duvar fresklerini görmemişseniz,

• Avanos'ta çanak-çömlek atölyelerinde ayakla çevrilen tezgahların başına geçerek , seramik kap yapmamışsanız,

• Kapadokya'nın simgelerinden olan balon turuna çıkmamışsanız,

• Volkanik tüften oluşmuş peribacalarının resmini çekmemişseniz,

• Peribacaları ve kayalara oyulmuş ev ya da otellerde konaklamamışsanız,

• Yöreye özgü üzümün tadına bakmamış ve meşhur testi kebabından yememişseniz,

• Hacı Bektaş-ı Veli Türbesi’ni ve Külliyesini ziyaret etmemişseniz,

Kapadokya'yı gezip görmüş sayılmazsınız...

Esen Kalın...