Taksimde önceki gün meydana gelen hain terör saldırısı sonrası kendimizi daha doğrusu yaşadığımızı sandığımız hayatı bir kez daha gözden geçirmek geçirdikten sonra da iyiden iyiye bir muhasebe yapmak durumunda kalıyoruz.

Böylesi bir noktada "Giden gitti en azından hayatımın son 10-15 yılının nasıl geçtiğine bakayım, giden gitti geçmişin muhasebesini yapabilirsem hiç değilse bundan sonrası için elden geldiğince hayatımda yeni bir sahife açayım" diye düşünüp duruyoruz.

Ortalama insan ömrünün 70-80 yıl olduğu bir dünyada normal şartlarda beş yılın on yılın hesabın yapılması fazla bir anlam ihtiva etmeyebilir, İyi bir hayat sürende fazla iyi olmayan bir ömür geçirende “Allahın verdiği bu güne şükür” diye dua ederek gelecek günlere bakmaya devam eder.

Ancak hayat şartlarının bu kadar ağırlaştığı köylerden kentlere doğru başlayan ve nerede ne zaman hangi şartlarda duracağı bilinemeyen göç vesilesi ile içerisine düştüğümüz keşmekeş hayat tarzı bizi kendi ekseninde döndürüp duruyor sonrada bir köşeye fırlatıyor.

Türkiye’de bu hızlı hayat tarzının en fazla yaşandığı ülkelerin başında geliyor,

Sanayileşmesini tam olarak tamamlayamamış,

Eğitimde istediği noktaya bir türlü ulaşamamış

Avrupalı, Asyalı yada Ortadoğulu olacağına bir türlü karar verememiş

bir ülkenin her bir metrekaresini dizayn eden siyaset var olan değerlerin de bir bir değişmesini mecbur hale getiriyor.

Daha 20-25 yıl öncesine kadar siyasette, Bürokraside, sanatta daha doğrusu hayatımıza yön veren her ihtiyacı bize sağlayan kurumların başında bulunan yöneticileri görevleri başında çok uzun bir süre kalmaları nedeni ile ezberlemiş bir duruma geliyorduk.

Ancak geçen yıllar içerisinde bırakın son on yılımızı hayatımızın son üç yılında meydana gelen değişimler o kadar hızlı bir şekilde cereyan ediyor ki dün gördüğümüzü bugün göremez, dün bulduğumuzu bir gün sonra bulamaz noktaya geliyoruz.

Hayatımızın son on yılında kaç adet genel seçim oldu,

Kaç siyasetçi Başbakanlık koltuğundan gitti yerine kimler geldi,

Oluşturulan bakanlar kurulunda kimler yer buldu,

Asla bulunduğu koltuktan gitmez denilen kaç kudretli siyasetçi yerinden oldu,

 “Kesinlikle sıra gelmez” denilen kaç siyasetçi bir anda hiç kimsenin ulaşamayacağı makamlara geldi.?

Hatırlayan var mı.?

Yerel yönetimlerde görev yapan üst düzey yöneticilerin durumuna bir bakın, Bundan on yıl önce son derece önemli görevlerde bulunan pek çok bürokratın yerinde bugün yeller esiyor, Son derece kudretli olarak bildiğimiz bürokratlardan sonra oturduğu koltuk en az 3-4 kez el değiştirmiş durumda.

Kamu kurumlarındaki daire müdürleri, Daire başkanları, okul müdürleri o kadar hızlı bir şekilde değişiyorlar ki bu değişimi zaman zaman takip etmek nerede ise mümkün olamıyor, Ankara’daki siyasete endeksli olarak değişen bürokratik yapı bazı anlarda bırakın yılları aylar içerisinde bile birkaç kez başka mecralara doğru gidebiliyor.

Bundan on yıl önce herkes için önemli olan insanlar bugün önemsiz,

On yıl önce kimsenin selam vermediği pek çok kişi bugünlerde son derece önemli görevlerde,

On yıl öncesinin son derece kudretli siyasetçileri,Bürokratları ve üst düzey yöneticileri bugünlerde ya kahve köşelerinde bulabildikleri akranlarına “Ben şöyle görev yaptım, memleketi böyle kalkındırdım ama kıymetim bilinmedi” diye anılarını anlatıyorlar,yada tatile giden çocuklarının kendilerine emanet etikleri torunlarının elinden tutup çarşı pazar gezdirmekle meşgul oluyorlar.

Böylesi nerede biteceği belli olmayan bir koşuşturma sırasında hayatımıza yön veren ancak son on yılda sırra kadem basanların nerelere gittiklerini, neler yaptıklarını, kimlerle gezip dolaştıklarını aslında merak ediyoruz ancak hiç durmadan devam eden hayatın akışı içerisinde işin doğrusu “giden gitti kalan sağlar bizimdir” anlayışı ile hareket etiğimden araştırma yapmaya pek zaman ayırdığımız söylenemez.

Bu bakımdan etrafımızda kim varsa yalnız kaldıklarında “hayatımın son on yılında kimler vardı, dün bizim hayatımızın şekillenmesinde çok önemli roller oynayanlar şimdi neredeler.?” diye kısa bir sorgulama yapsalar nereden nereye geldiklerini de çok net bir şekilde göreceklerdir.

Bu kadar örneklemeden sonra iş dönüp dolaşıyor “Makamlar gelip geçici insanlık kalıcıdır” ifadesinde düğümleniyor,

Türkiye’nin her geçen gün nüfus olarak büyümesi,artan nüfusa paralel olarak devlet idaresinde sürekli artan ihtiyaca göre konuşlanan bürokrasinin de tayin zamanlarında başka noktalara gitmesi ile ortaya çıkan değişim “kimler geldi kimler geçti.?” sorusunu da ortaya çıkartıyor.

Son on yılda herkesin takip ettiği son derece güçlü valiler bir gece yarısı ya başka bir ilimize tayin ediliyor yada “sen tam verimli olamadın biraz dinlen” denilerek merkeze alınıyor, böylesi bir anda hayatımızdan çıkan yüzlerce vali biliyoruz.

Böylesi anlarda bizim aklımıza hep Yağmur Atsız’ın “Günlerimiz” isimli şiiri gelir,

Yağmur Atsız bu şiirinde

Çözülen bir yün yumağı/

Akıp giden günlerimiz/

Mezar taşlarından suskun/

Telaşsız sessiz sitemsiz/

Savrulan yapraklar gibi/

Akıp giden günlerimiz/

Cenaze törenlerinde/

Telaşsız sessiz sitemsiz/

Bir suçluyu aklar gibi/

Akıp giden günlerimiz/

Sanki bir sır saklar gibi/

Telaşsız sessiz sitemsiz/

Doğmayan şafaklar gibi/

Akıp giden günlerimiz/

Haksız ittifaklar gibi/

Akıp giden günlerimiz/

Bir kitaba başlar gibi/

Koşarken yavaşlar gibi/

Düşen arkadaşlar gibi/

Akıp giden günlerimiz…”

diyerek bizlere son derece güzel hatıralardan bahsediyor.

Günlerimizin bize mutluluk getirmesi dileği ile.