İnternet üzerinden yayın yapan gezgin programlarının sadık izleyicisiyim. Bu programlar sayesinde dünyayı dolaşıyor, farklı kültürleri öğreniyor ve yeni insanlar tanıyorum...

Takip ettiğim gezginler arasında hikayeleri oldukça ilginç olanlar var. Mesela, doktorluk gibi bir mesleğe sahip olduğu halde, çalıştığı hastaneden istifa edip dünyayı dolaşmaya karar veren bir bayan gezgin bunlardan en ilginç olanı.

İnsanın aklına, "Bir insan doktorluktan istifa edip acaba neden gezgin olur" diye gelmiyor değil. Tertemiz yataklarda yatıp en leziz yemeklerden yemek varken, dil bilmeden dünyanın diğer ucundaki ülkelerde beş parasız dolaşıp, neden çadırlarda gecelemeyi tercih eder insan?

Bana göre böyle bir kararı verebilmenin ana sebeplerinden biri, bir hayalin peşinde gitme konusundaki dirayet, diğeri ise böyle bir kararı verme konusundaki cesarettir...

Unutulmaması gerekir ki, bizi tutsak eden her şey özgürlüğümüze vurulmuş zincirdir...

Sakın ola ki zincir denilince aklınıza yalnızca kişi, fikir, din, milliyet veya cemaat gibi unsurlar gelmesin. Bazen, sevgi bile, bir insanın esaretine sebep olan zincir olabilir...

Asıl bağlamından koparılarak yeniden tanımlanan her şey, özgürlüğünüze vurulmuş zincirdir. Bir şeyi zincire dönüştüren ve sonra da onunla kendini bağlayıp köleleştiren kişi ise, insanın bizzat kendisinden başkası değildir...

Zincirlere vurulmak demek hürriyetin kaybolması demek olup, hürriyetin olmadığı yerde de insandan söz edilemez...

Boynumuza takılmış zincirlerden kurtulmak, öyle düşünüldüğü gibi de kolay değildir. Yalnızca yürek ve cesareti olanlar kendilerini bağlayan zincirlerden kurtulabilirler. Tıpkı şu hikayede olduğu gibi:

“Günlerden bir gün, bir Krala iki harika şahin hediye edilir. Kral, o zamana kadar hiç böyle ihtişamlı şahinler görmemiştir.

Kral bu değerli kuşları eğitmesi için bir şahin eğiticisi çağırır. Aylarca süren eğitimden sonra şahinlerden birisi gökyüzünde asil bir şekilde süzülerek uçabiliyorken, diğer şahin ise, geldiği günden beri üzerinde bulunduğu daldan bir türlü ayrılmıyornuş.

Bunun üzerinde Kral, ülkedeki pek çok şahin eğiticisini seferber eder, ama kimse bu şahini uçurmayı başaramaz.

Ülkede denenmemiş tek bir eğitici kalmıştır ki, sonunda kralın emriyle o eğitici de saraya getirilir.

Kral ertesi gün uyandığında camdan bakar ve her iki şahinin de muhteşem bir şekilde uçtuğunu gördüğünde gözlerine inanamaz.

Koşar adımlarla eğiticinin yanına gider ve sorar;

- En az 10 eğitici geldi ve başarısız oldu. Sen nasıl başardın bunu?’

Şahin eğiticisi de cevap verir:

- Çok basit Kralım. Sadece kuşun üzerinde durduğu dalı kestim...

İşte bu hikayede olduğu gibi, bazen güvenlik alanlarımızın dışına çıkamadığımız için değişemez, gelişemez ve başarılı olamayız. Böylesi durumlarda, üzerinde durduğumuz ve bir türlü vazgeçemediğimiz dalı kesmekten başka çare yoktur.

Bu hususta, ünlü filozof Sokrates'in şu sözü çok manidardır:

"Almaya cesaret edemediğin riskleri alanlar, senin yaşamak istediğin hayatı yaşarlar"

Cesareti olmayanın asaleti de olmaz; çünkü, cesaretin bittiği yerde esaret başlar. Tek yapmanız gereken şey, korkularınızın üzerine gitmek ve hatta korkularınıza rağmen harekete geçmektir...

Bu noktada önemli bir husus ise, cesaretle aptallık arasında çok ince bir çizginin olduğudur.

Bu nedenle, hangi zaman ve durumlarda cesaret göstermek gerektiğini iyi bilmek gerekir. Cesaret, insanın kontrol ve etkileme alanları içinde kalan kararlar ve eylemler için gösterilirse anlamlıdır. Bu alanların dışında kalan durumlar ve olaylar karşısında cesaret sergilemek boşuna çaba harcamak, hatta aptallık olacaktır...

Son söz;

Tarih cesurları yazar, korkakları değil...

Esen kalın...