“Yarım imam dinden, yarım doktor candan eder.” Türk Atasözü

            Yukardaki başlık altına bir üçüncü şıkkı(Yarım ekonomist te maldan eder) eklemek isterdim ama bu konu bugün yazacağım mevzuların dışında kalıyor. Yoksa 21 yıl Türk Milletinin üzerine kâbus gibi çöken AKP iktidarının bugün ülkeyi getirdiği nokta hepimizce malum. Ekonomi, eğitim, hukuk sistemi, dış politikadaki beceriksizlikler bir yana, kara ve deniz sınırlarımızı koruyamaz hale geldik.

            Geçmiş yıllarda bizzat içinde yaşayıp şahidi olduğum ama çok isteyip te bugüne kadar yazamadığım iki macerayı sizlere aktarmak istiyorum. Çünkü gündelik hayatta olayların benzerleriyle her karşılaştığımda hemen bu iki konu aklıma geliyor ve beni vicdanen rahatsız ediyor.

            Çocuklar küçükken özellikle kış günlerinde sık sık hastalanır, bizde onları merhum anneleriyle birlikte doktora götürürdük. O yıllarda Sosyal Sigortalara bağlı olan hastaneler henüz Devlet Hastaneleriyle birleştirilmemişlerdi.

            İsmini yazmak istemediğim(yazarsam çok kişinin hemen hatırlayacağı) SSK Kocaeli hastanesi baştabip yardımcısı Çocuk Doktorundan herkes övgüyle bahsederken biz de aynı doktorun müdavimi olduk. Her gittiğimizde çocukların yüzüne bakıp bizimle fazla bir şey konuşmadan reçetesini yazar, bizde her seferinde eczaneden bir kucak dolusu ilaçla eve dönerdik.

            Yine bir gün aynı şekilde çocuk yanımda, ilaç poşeti elimde doktordan gelirken daha önceleri hangi hastayı götürdüysem tedavisi iyi gelen Askeri Dr. Albay Niyazi Coşkun’a uğramak düştü aklıma. Hemen minibüsten aşağı indik ve Dr. Niyazi Beyin muayenehanesine girdik. Hasta çocuğun durumunu anlattıktan sonra elimde ilaç poşetini gören Doktor: “Ver bakalım doktorunuz hangi ilaçları vermiş” dedi.

            İlaçları kontrol ettikten sonra: “Tamam benim bu ilaçların haricinde başka ilaç yazmama gerek yok doktorunuz iyi ilaçlar yazmış” dediğinde ben:

 “Ama Doktor Bey sürekli aynı ilaçları alıyoruz ancak bir faydası olmuyor” dediğimde:

Doktor Penisilin iğnesini göstererek: “Bu iğneden şimdi bir tane, bir tane de 12 saat sonra yaptıracaksınız” dediğinde ben:

Doktor Bey günde iki iğne fazla gelmez mi, çocuk zaten hastalıktan oldukça zayıf düştü” dediğimde Doktor: “Hayır günde bir iğne vücuttaki mikropları besler, iki tane iğne ise şok etkisi yaparak bu mikropları öldürür” dedi.

            Ve o günden sonra çocuklar bir daha aynı hastalığa yakalanmadı. Demek ki doğru izahat ve doğru üslup önemliymiş.

***

Anlatacağım ikinci olay ise, Ziraat Mühendisleriyle ilgili.

            Bundan altı yıl önce memleketimde babadan kalma tarlamda ceviz fidanı yetiştirmek için bir maceraya kapıldım. Bir müddet sorup araştırdıktan sonra esas mesleği Ziraat Mühendisi olan bir fidancıdan ceviz fidanlarını aldım ve büyük bir zevk ve heyecanla bu fidanları tarlaya diktim.  Ziraat Mühendisi, ceviz ekeceğim tarlayı bizzat geldi ve gördü toprağı çok beğendi. Fidanları verirken ağustos ayının sonuna kadar bol bol su vermemi söyledi. Bende onun dediğini yaptığım gibi ayrıca çapa yapıp bolca da gübre verdim. Fidanlar yaz boyunca o kadar güzel geliştiler ki, dört ayın sonunda 2,5 - 3 Metre boya ulaştılar.

            Kış çıkıp baharda tarlaya gittiğimde birde ne göreyim, diktiğim o güzelim fidanların hepsi kuvvetli soğuk ve ayazdan kavrulmuş.

            Bir müddet üzüldüm, hayal kırıklığı yaşadım ama Aynştayn’ın şu sözüne rağmen: “Her seferinde aynı şeyleri tekrarladığı halde farklı sonuç bekleyenler sadece aptallardır.” Aptal olmaya razı oldum ve tekrar fidan araştırmasına koyuldum.

            Yine bir Yüksek Ziraat Mühendisinin fidan satış merkezinden fidanlar aldım. Üstelik bu Mühendis, Tokat Ziraat Fakültesinde öğrencilerin derslerine de giriyordu. Toprağın, iklim şartlarının durumunu gayet iyi bilmesine rağmen O da bir öncekinin yaptığı tavsiyelerde bulundu ve ertesi sene yine hayal kırıklığı, yine bir hüsranla bitti.

            Sonunda tabiat kanununa boyun eğmek zorunda kaldım ve o yörede hangi meyve fidanları yetişmeğe elverişli ise onlardan yetiştirme kararı verdim. Yeni fidanlar dikmek için tarlayı eski kurumuş ceviz fidanlarından temizlerken kurumamış birkaç tane ceviz fidanına dokunmadım bütün yaz boyunca hiç su vermediğim halde gene de büyüdüler.

            Özellikle bu kalan ceviz fidanları gelecek kış soğuklarından nasıl etkilenecekler, akıbetleri nasıl olacak merak etmeğe başladım. Bahar geldiğinde birde ne göreyim geçtiğimiz yaz boyunca hiç su vermediğim, bakımını yapmadığım bizim ceviz fidanları yeniden yeşermiş, filiz vermeğe başlamışlar.

            Sonuç olarak her ne kadar okulunda okumasak ta tecrübe gösterdi ki; kış ayları soğuk geçen bölgelerde fidanlara fazla su verildiğinde, bitki tam ağaçlaşmadan bir nevi ot halinde kışa giriyor ve aşırı soğuklarda henüz ağaçlaşmamış otsu fidan gövdesindeki su ile donuyor.

            Bunu önlemenin yolu; kanaatimce soğuk iklim bölgelerinde yaz aylarında verilen suyu erken kesmek veya gerekiyorsa hiç vermemek daha iyi olur. Bu itibarla sıcaklarda fidanın gövdesi iyice pişsin ve gövde kışa sertleşmiş ağaç olarak girsin.

            Sağlıklı kalın.