Güzel ülkem bir haftadır yangınlarla mücadele ediyor. 

Hem toplumsal tepki oluşturmak hem de turizmi baltalamak için çıkartılan bu yangınlarla, adeta Türkiye'nin akciğerleri yok edilmek isteniyor. 

Bunu yapan hainlere inat, yangınlara karşı Devletimizle beraber bütün Türkiye olanca gücüyle büyük bir mücadele sergiliyor. Dost ve kardeş ülkelerin yanında, sağduyulu pek çok ülkeden de araç, ekipman ve insan kaynağı yardımları gelmiş vaziyette. Umarım ki en kısa sürede sonuç alınır ve bütün yangınlar söndürülür. 

Söz konusu yangınlarda pek çok vatandaşımızı kaybettik. Giden canlar sadece insanlarla sınırlı kalmadı. Bu yangınlarda, ne yazık ki, ormanları yurt edinmiş milyonlarca canlı da hayatlarını kaybetti. Ortaya çıkan maddi zarar ise, uzun yıllar telafisi mümkün olamayacak boyutta. 

Bırakın Türkiye'yi, dünyamız adına da felaket sayılabilecek yangınlar, her ulusal felakette olduğu gibi, milletimizin birbiriyle kenetlenmesine de vesile oldu. Diyebilirim ki, yangının ortaya çıkardığı en olumlu tablo da buydu... 

Kasıtlı olarak çıkartıldıkları konusunda kuşku bulunmayan yangınların faillerinin kimler ya da hangi örgütler olduğu konusunda çok fazla kafa yormaya gerek olmadığını düşünenlerdenim. Zira, uzun yıllardır ülkemizin başına bela olan PKK/PYD ve onun mensuplarının oluşturduğu "Ateşin Çocukları İnisiyatifi" isimli grup, sosyal medya üzerinden yangınların sorumluluğunu çoktan üstlenmiş durumdalar. 

Benim, Ateşin Çocuklarından ziyade Şeytanın Çocukları demeyi uygun gördüğüm bu grup, aylar öncesinde videolar yayınlayıp, çıkartacakları yangınların ipuçlarını vermişlerdi. 

Yangınların zamanlaması ise manidar. Söz konusu yangınlar, terör örgütü PKK'nın Kandil ve diğer merkezlerde önemli ölçüde güç kaybettiği döneme denk gelmektedir. Yani, dağda sıkışan ve göğüs göğüse savaşta kaybeden PKK, kalleşçe bir yolla dünya mirası ormanları yakarak intikam almak ve iktidar özelinde Devleti güç duruma sokmak istemektedir. Onların bu yaptıklarının, Kurtuluş Savaşında Türklere yenilen Yunanlıların ülkemizden kaçarken her yeri yakıp yıkmasından pek farkı bulunmamaktadır. 

Bu hainler için doğanın, yeşilin ya da hayvanın hiçbir önemi yoktur. Gel gör ki, uluslararası arenada kendilerini tanıtırlarken hümanist ve çevreci bir kimliğe sahip oldukları iddiasını öne sürmektedirler. Bu yalanlarına inandırmak için de, pek çok belgesel çekmekte ve bunları özellikle Avrupa ve Amerikaya servis ermektedirler. 

İzlediğim ve Kandilde çekilen bu tür belgesellerden birinde, dağda bile olsalar çevreye özen gösteriyor, sigara izmaritlerini rastgele yerlere atmıyor, yakınlardaki dağ köylülerine ağaç dikme hususunda öncülük ediyorlar imajı veriliyordu. Bu hainleri tanımadan söz konusu belgeselleri izlemiş olsak, "adamlar ne kadar da çevreci, hümanist ve iyi insanlarmış" diyebilirdik... 

İşte bir haftadır ormanlarımızı yakanlar, bazılarının gözlerini boyamayı başaran, çocukları ve doğayı katleden, gençleri ailelerinden ayırıp dağa kaçıran hainlerin ta kendileridir. Hiç şüphesiz ki bu hainler, yaktıkları ormanlarla kendilerini satın almış olan şerefizlerin talimatlatlarını yerine getirmekteler.... 

Peki, bu hainler ormanlarımızı yakarak sadece ülkemizin oksijen depolarını mı yok etmektedirler? 

Tabi ki hayır. 

Orman yangınları üzerinden pek çok propaganda faaliyerini de devreye sokmaktalar. 

Mesela, orman yangınlarıyla mücadeledeki uçak ve helikopter filosunun yetersiz olduğu asılsız haberlerini yayarak, halk arasında fitne ve düşmanlık tohumları ekmektedirler. Oysa ki, uçak sayınız ne olursa olsun, aynı zaman dilimi içerisinde çıkan yaklaşık 150 civarındaki yangın için hiçbir ülkenin kısa sürede başarılı olma şansı yoktur. Hele ki hava sıcaklığının had safhada yüksek ve rüzgarın etkili olduğu bir zamanda... 

Öte yandan, yapılan bir başka kasıtlı propaganda ise, gayri resmi olarak başlatılan "Help Turkey" başlıklı yardım kampanyasıdır. 

PKK elebaşlarından Murat Karayılan'ın orman yakma talimatı ortadayken, terör örgütü PKK ile bağlantılı olan "Ateşin Çocukları İnisiyatifi" isimli grup, orman yangınlarını üstlendiğini ilan etmişken, sosyal medyada bir anda dönmeye başlayan bu yardım çağrısı, uluslararası merkezlerden yönetilen ve Türkiyeyi aşağılamaya yönelik kahpece bir propagandanın ürünüdür. 

Bu kampanya ile Türkiye'nin güya aciz ve yardıma muhtaç duruma düştüğü imajı verilmek istenmektedir. Yani bu hainler, eş zamanlı olarak Türkiye'nin prestijine de saldırmaktadırlar. 

İşin acı tarafı, hainlerin oyununa gelen ve sözkonusu çirkin propagandalarına inanan insan sayısının hiç de azımsanmayacak kadar çok olmasıdır. Hatta bunlardan bir kısmı, bilinçli ya da bilinçsiz bir biçimde hainlerin ağzıyla konuşup, onların ekmeklerine yağ sürmektedirler. 

Ülkemiz için felaket sayılabilecek seri orman yangınlarında dikkatimi çeken bir durum var ki, beni hiç şaşırtmadı. 

Farkettiniz mi, hani şu Gezi Olaylarında (güya) birkaç ağaç için ortalığı birbirine katan sözde aydın ve sanatçılar vardı ya, ülkemin ormanları yanarken onların hiçbirinden ses seda yok. 

Hani mesele ağaçtı? 

Sizi gidi düzenbaz provakatörler siziii... 

Burada, yangınlarla ilgili olarak gözlemlediğim yanlış bir hususu da belirtmeden geçemeyeceğim. O da, bazı milletvekili ve makam sahiplerinin yangın bölgesine yapmış oldukları zamansız ziyaretlerdir. Yangınla mücadelede zamanla yarışılmakta olduğundan, bu iş için görevli bürokrat ve uzmanların zamanlarından çalmamak oldukça önem arzetmektedir. Bu nedenle, aktif olarak görev ve sorumluluğu bulunan makam sahipleri ile bölge milletvekilleri haricindeki siyasilerin, ziyaretlerini yangın sonrasına ertelemelerinin daha doğru olacağını düşünenlerdenim. 

Son söz; 

Dilerim bütün yangınlar bir an önce tamamen söndürülür ve sorumluları bulunup kanunlar çerçevesinde en ağır şekilde cezalandırılırlar. Bize düşen, bu zor günlerde sağduyulu davranıp birlik beraberlik içerisinde yaralarımızı sarmaktır. 

Allah bu ülkeyi bir daha böyle acılar yaşatmasın... 

Esen Kalın...