CHP Genel Merkezinin daveti üzerine hafta sonu gittiğim Marmaris'e girerken kentin girişinde bulunan seyir tepesinde durup, nereye geldiğimi şöyle bir yokladım ve o kızılca, kıyamet yaşanmışçasına anlatılan yangının bu kente nasıl bir zarar verdiğini görüp, kendimce değerlendirmek istedim.
Yağmurlu bir anda bir taraftan ıslanmamak için, diğer taraftan da katılacağım toplantıya gecikmemek için sığındığım seyir tepesindeki kapalı alanda gözlemlerimi yapmaya ve bir taraftan da o güzelim denizle birlikte buluşan yeşilliği fotoğraflarken, bugün de hala kendisinin ne olduğu anlaşılmayan, aşısı bulunmayan ve adı Turkovac konan ama bir türlü üretilemeyen aşı için kara haberler veren medya ve basının anlattığı manzarayı göremiyordum.
Ve CHP'lilerden çok “gazeteciyim” diyen konuşmacıların, “Sorunların çözümü için bu iktidar gitmeli!..” diyerek konuşmalarını bitirdiği toplantıyı izleyip, benim gibi yağmurlu bir havada aynı yere o şaşalı koruma saçmalığından uzak, sade bir vatandaş gibi bindiği uçaktan inip, toplantının yapıldığı otele gelen Kılıçdaroğlu'nu karşılayıp,sıcak elimle sıcak elini tutarak, sohbet etme imkanı buldum. Tempo TV'deki yayınıma davet ettikten sonra döndüğüm İstanbul'da günün ilk telefonu AK Parti İstanbul İl Başkanlığından geldi.
Gazeteciler Cemiyeti olarak istediğimiz randevunun neden, niye, anlamı ve amacının ne olduğunu soran ve kendisinin AK Parti İl Başkanlığında basından sorumlu kişi mi, görevli mi, başkan yardımcısı mı olduğunu da unuttuğum şahsın bu ilginç soruları karşısında aklıma çocukken oynadığımız oyunlardan biri geldi.
Çünkü değil cumhurbaşkanından, ilçe başkanından, belediye başkanından randevu almak hatta polis bekleyen kapısından bile  girmenin öyle kolay olmadığı bir süreçte    bilinmeyen bir hesapla yaşatılan bu durum, yani AK Partideki bu demir perde uygulamalı hiyerarşidir aslında gün geçtikçe partiyi halktan koparan diye düşündüm…
Çünkü oy verip, kendisinden hizmet bekleyen, sorunlarını ve bu sorunların çözümü için kendilerine ulaşmak isteyenleri, halkı, seçmeni tabandan koparan bu hiyerarşi durumudur asıl sorun eridiği ve bu nedenle seçime gitmediği ileri sürülen AK Parti'yi.
Bilmem ama randevu isteyene, görüşme girişimin de bulunana Ahiret soruları sorup, sonrada, “o iş benim değil, falanındır…” deyip, telefonu kapatan AK Partiliye ve AK Parti Genel Başkanı, Erdoğan'a, AK Parti Genel Merkezine ve onun kanadı, kalkanı olan gün geçtikçe suyu biten havuza bende burada birkaç bilmeceli sorular sorup, cevabını bekleyeceğim...
Bakalım istenen randevu gibi aylar sonra da olsa cevaplı mı dönecekler yoksa “Git kardeşim seninle uğraşacak zamanımız yok. Biz senin ve muhalefet gibi boş değiliz… Alandayız, tabandayız, yoğunuz hatta kurumsal olarak 4 yıl önce randevu istediğiniz Cumhurbaşkanı kadar yoğun olmazsa da Sancaktepe Başkanı Şeyma hanımda istediğimiz randevu gibi “Biz sizi aradık, cevaplamadınız, hakkınızı ondan kaybettiniz, bay bay” mı diyecekler!..
Neyse biz sorularımıza başlayalım ve bekleyelim cevaplarını…
“Yağmurda düşerken yükselen nedir?”
İnekler niye boyunlarına çıngırak takarlar?
İnek neden kuyruğunu sallar?
Hızlı koşar Arslan değil, saçı var İnsan değil…
Bir bağım var uzundur uzun…
Yer altında gizli sandık…
Termometrenin düşmesi neyi gösterir?
Dokuzun başı dönerse ne olur ?
Limon ne zaman sıkılır?
Şarıl şarıl akan şelaleyi kim durdurur?
Alfabenin ilk 4 harfi nedir?
Demir mıknatısa ne demiş?
Neron Romayı neden yakmıştır?
Bir mücevher hokka buldum, yarısı altın, yarısı gümüş, hastaya versem canlanır, arzu etsem kanlanır..
Kalem silgiye ne demiş?
Gider gider izi yok, üstü kara gözü yok..
Bilmece bildirmece, saç üstünde kaydırmaca..
Kedi fareye ne demiş?
10 tilki 8 kedi 20 tavuk ne yapar?
Elemeden yoğurur, günaşırı doğurur…
Konya'da yaşayan adamın biri niçin İstanbul'da gömülemez?
Kedi 1 Fareyi 1 dakikada yakalıyorsa 100 kedi 100 fareyi kaç dakikada yakalar?
Bir gün 3 Adam gidiyormuş biri sağır. biri kör, biri de dilsizmiş.. Sağır ölür, dilsiz köre sağırın öldüğünü nasıl anlatır?
Burada bağırsak orada duysak…
Temel başını kaşıyacağı zaman ne yaparmış?
Bir kukla bir kuklaya ne demiş?
Ben yazarım, o bozar… Ama hep o zararlı çıkar!
İpten olurum yılan gibi uzunum…
Açarsan dünya olur yakarsan kül olur…
Sıpası kaybolan eşşeğe ne denir?
Solucan çiçeğe ne demiş?
Çaydanlık demliğe ne demiş ?
Havaya attım beyaz, yere düştü sarı…
Ay varken uçar, gün varken kaçar…
Ormanlar yurdun nesi sayılır?'
Evet bu kadarcık diyerek cevaplarını beklediğimiz soruların aslında her birinin ne anlatmak istediğini anlamalarını beklediğimiz AK Partililer yoksa “Su Nerede? -İnek İçti... -inek Nerede? - Dağa Kaçtı.. -Dağ Nerede? -Yandı bitti kül oldu mu!.. diyecekler?…
Bakalım, bekleyelim…