Türkiye’de her beş yılda bir genel seçim yine here beş yılda bir yerel seçim yapılıyor, Seçim öncesi çıkan rakama göre belirlenen seçmen kitlesi bir Pazar günü sandık başına giderek oy kullanıyor ve tercihini belli ediyor.

Bizim seçmen oldum olası gönül verdiği siyasi partinin seçim kaybetmesini istemez, ister ki partisi her girdiği seçimi kazansın başka hiçbir siyasi parti başarılı olamasın.

Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi seçim bizim ülkemizde beş yılda bir yapılıyor, 1999 yılında yapılan genel seçimde koalisyon kuran DSP-MHP-ANAP hükümeti sadece 3,5 yıl iktidarda kaldığı gibi 03 Kasım 2002 yılında iktidara gelen ve 20 yıldır iktidarda kalan AK Parti gibi bir gerçek var.

Seçmen seçim günü sandık başına giderek oyunu kullanıyor, akşam saatlerinde sandıklar açıldığında iktidara gelen partiyi beş yıllık dönem boyunca takip eden ettikten sonra da fayda –zarar maliyeti yapıp ya bir dönem daha iktidara getiriyor yada “-sana verdiğim desteği istediğim gibi değerlendiremedin, sana bu dönem muhalefet görevi veriyorum” diyerek iktidardan uzaklaştırıyor.

Belediye başkanlığı seçimi içinde aynı şartlar geçerli, ardı ardına 5-6 dönem seçim kazanan ve mesleği sorulduğunda “ Belediye başkanlığı” cevabını veren siyasetçiler olduğu gibi bir dönem sonunda bir daha belediye başkanlığı koltuğunu göremeyen pek çok başkan biliyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karizması dolayısı ile AK Parti hem genelde hem de yerelde normalin üzerinde seçim kazanmayı bildi, Genel seçimde AK Parti dışındaki her siyasi partinin milletvekili adayının rakibi Erdoğan olduğu gibi ,büyükşehir-il-İlçe belediye başkanlarının rakipleri de yerel değil sadece ve sadece Erdoğan oluyordu.

31 Mart 2019 tarihinde  başta İstanbul-Ankara-İzmir-Adana-Mersin-Antalya olmak üzere çok sayıda belediye yönetiminin Millet ittifakına mensup adaylar tarafından kazanılması ile AK Partinin nerede ise 20 yıldır devam eden büyüsü de bozulmuş oldu.

İşte yazımıza başlık olan tahammülsüzlük kavramıda 31 mart 2019 tarihinden sonra ortaya çıktı, O tarihe kadar belediye yönetimlerinin uhdesinde bulunan pek çok görev iktidar tarafından yerel yönetimlerden alınarak kendi bünyesine bağlandı, Belediyelerin en temel görevlerinden birisi olan İmar düzenlemeleri bile onlardan alınarak merkezi hükümet bünyesinde konuşlandırıldı.

Bugün iktidar partisine mensup seçmenlerin nerede ise tamamı millet ittifakına ait belediye başkanlarının görevden el çektirilmesini ve yerine kayyum atanmasını bekliyor gibi bir hava içerisinde bulunuyor.

Bu şekilde düşünenlere “-Eğer daha görev süresi olan 5 yıllık zaman bitmeden seçmenin verdiği helal oylarda  koltuğa oturmuş belediye başkanları  görevden alınacaksa o zaman sandık niye var, seçim neden yapılıyor.?” sorusunu yöneltmemiz gerekiyor.

Anayasal sınırlar içerisinde kuruluş çalışmalarını tamamlayan her siyasi partinin tek hedefi iktidar olmaktır, iktidar olduktan sonrada yapılacak yerel seçimde kendi partisinin adaylarının belediye başkanlığını kazanması için çaba göstermektir.

Seçmen zaten o şaşmaz terazisi ile dönem içerisinde yapılanları da görüyor, yapılmayanları da, eğer böyle olmasa 1999 yılında yüzde 24 civarında oy alarak seçimden birinci parti çıkan DSP’yi 3,5 yıl sonra yani 03 Kasım 2002 yılında yüzde birler civarına düşürmezdi.

Demokrasi tahammül rejimidir, sandığa güvenmektir, Seçmene güvenmektir, siyasi partilere düşen kendisinden uzaklaşan seçmeni suçlamak yerine “-Dün bana tek başına iktidar veren seçmen bugün neden benden uzaklaşıyor.?” sorusuna cevap aramak olmalıdır.

Seçmenin tercihine tahammül gösterdiğimiz oranda demokrat oluruz, onun dışındaki ne kadar düşünce varsa hepsinin yeri tarihin tozlu raflarıdır ve incelendiğinde bu tozlu raflarda binlerce siyasi partinin kuzu kuzu yattığı görülecektir.