Bu yaz bir vesileyle bulunduğum Antalya ve Muğla yöresinde, Aydınlı olduğumu öğrenen insanlardan pek çoğunun sordukları ilk soru "Yörük müsünüz" sorusu oldu. Yörük olduğumu öğrenenlerden çoğunun bana karşı muhabbet ve davranışlarının olumlu yönde değiştiğine de şahit oldum. Bu sebeple, yörükler hakkında sahip olduğum yüzeysel bilgileri derinleştirip, öğrendiklerimi de siz okurlarımla paylaşmaya karar verdim.

Yörükler, Anadolu ve Rumeli’de göçebe olarak yaşayan, geçimlerini hayvancılıkla sağlayan ve mevsimlere göre ova veya yaylalarda kurdukları çadırlarda oturan ve ataları Oğuz Türkleri olan insanlardır.

Yörükler, geçmişleri Horasan ve Orta Asya’ya dayanan ve bin yıldan bu yana Anadolu’da varlığını sürdüren kadim bir kültürün temsilcileridir.

Yörük kelimesi, yürümek kelimesinden türeyen bir sıfattır. Bu anlamda yörük, yürüyen, göçen veya göçebe olarak yaşayan insan demektir.

Cesur, savaşçı, eli ayağı sağlam, doğasever ve özgür ruhlu insanlar olarak bilinen yörükler, ilk başlarda göçebe bir hayat tarzı sürdürmüşlerse de, zamanla bu tarz yaşayıştan ayrılmış, toprağa bağlanmış, köylüleşmiş ve hatta kentlileşmişlerdir. Yine de ülkemizde, atalarından kalan bir miras olan yörüklük sıfatını gururla taşıyan hatırı sayılır bir nüfus mevcuttur.

Önemli bir bilgi olarak söylemek gerekirse, Oğuzların İslamı seçip Müslüman olanlarına “Müslüman Türk” manasına “Türkmen” denilmiştir

11. Asırdan beri Oğuz kelimesi ile aynı

anlamda kullanılan “Türkmen” kelimesi, yerleşik olmayan göçebe Oğuzlar için kullanılıyordu. Daha sonraları ise “Oğuz” kelimesi tamamen bırakılmış, yerleşik Oğuzlara Türk, göçebeliğe devam edenlere ise Türkmen denilmiştir.

Türkmen kelimesinin, Müslüman Oğuzları Şamanist Oğuzlardan ayırt etmek için kullanıldığı da iddia edilmektedir.

Göçebe Türkmenler, Malazgirt Zaferi ile birlikte Anadolu'ya gelmişler ve bir süre daha göçebe yaşam tarzını sürdürmüşlerdir. Daha sonraları ise bunlardan bir kısmı yerleşik hayat tarzını benimseyerek köy ve şehirlerde yaşamaya başlamışlar, yerleşik hayatı benimsemeyenler ise göçebe yaşam tarzına devam etmişlerdir. İşte bu ikinci grupta olanlara, yaşam tarzları nedeniyle "Yörük" ismi verilmiştir.

Denilebilir ki, Yörükler Türkmenlerin alt kollarından biridir. Bu bağlamda, her Yörük Türkmen olmakla beraber, her Türkmen Yörük değildir.

Yörükler yazın yaylalarda, kışın ise kışlaklarda hayvancılıkla uğraşan ve gruplar halinde yaşayan, konar-göçer Oğuz Türkleridir.

Türkmenler ve Yörükler arasındaki ayrışım ırksal, etnik, milli ya da kavmi bir ayrışım olmayıp, yaşam tarzından kaynaklanan sosyolojik bir ayırışımdır.

Bazen Türkmenler için yörük denilse de, bu tanımlama doğru değildir.

Özbe öz Türk olan Yörükler, Anadolu’nun Türkleştirilmesinde ve vatan haline getirilmesinde tarihi bir rol oynamışlardır. İmparatorluğun kuruluş yıllarında devlet için askeri bakımdan hayati bir unsur olan Yörükler, savaşlarda ordunun her türlü ağırlıklarının taşınması ve nakli görevini üstlenmişlerdir. İmparatorluk zamanında, sınır güvenliğini, asayişi ve devlet otoritesini sağlamak amacıyla Yörüklerden çokça yararlanıldığı da bilinmektedir.

Göçler sırasında küçükbaş hayvanlarla seyahat daha kolay olduğundan, Yörükler'in başlıca geçim kaynakları koyun ve keçi ile bunlardan elde edilen ürünlerdi. Bu nedenle olsa gerek, Yörük aşiret ve oba isimlerinde genellikle koyun ve keçi kelimeleri kullanılmıştır. Karakeçili, Sarıkeçili, Akkoyunlu ve Karakoyunlu gibi isimler bunlardan bazılarıdır.

Günümüzde hala yerleşik hayata geçmemiş göçer Yörüklere, Türkiye'nin bazı şehirlerinde rastlanmak mümkündür. Özellikle Toroslarda ve Kocaeli Gebze Sığırlık Merasında yaşayan Yörükler hala eski hayat tarzlarını sürdürmektedirler. Yerleşik hayata geçmiş Yörükler ise ağırlıklı olarak Aydın, Muğla, Manisa, Balıkesir, Kütahya ve Afyonkarahisar'da bulunurlar.

Çoğu yerleşik hayata geçmiş olsalar bile, günümüz yörükleri panayır, keşkek, kıl çadırı, kilim, hasır, rahvan at yarışları ve deve güreşleri gibi bazı göçebe alışkanlıklarını halen devam ettirmektedirler.

Gelelim Yörüklerin karakteristik özelliklerine;

• Bağımsızlıklarına düşkündürler. Geniş bozkırlar, dağlar, yaylalar, derin ve otlu vadiler onların yaşama alanlarıdır.

• Yerleşik hayatın dar yapısı ve muhafazakar kalıplarından etkilenmeyen Yörükler, özgürlükçü ve hoşgörülüdürler .

• Savaşçı insanlardır. Göçebe yaşayış tarzı, savaşçı insan tipinin ana karakteridir.

• Göçebe yaşayış gereği pek çok insan, toplum ve kültürle karşılaşan Yörükler, her farklılıktan nasiplenmiş ve böylece zengin bir kültüre sahip olmuşlardır. Yörük, her çiçekten bal alan arı gibidir.

• Sürekli göç halinde oldukları için, yemekleri de zaman almayan ve kolay yapılabilen yemeklerdir. Yemek yerine aş kelimesini kullanırlar. Temel gıdaları ise yufkadır.

• Tüm ihtiyaçlarını doğadan karşıladıkları için, kendilerini doğaya karşı sorumlu hissederek, bilinçli davranırlar; çevrecidirler.

• Aile bağları oldukça güçlüdür. Erkek ailede dominant pozisyonda olsa da, özellikle yaşlı kadınların sözü dinlenir ve saygı duyulur. Çadır yönetimi yaşlı kadınlara aittir.

• Cömert, uyumlu, saygılı, vefalı, sadık, paylaşımcı, kanaatkar ve misafirperverdirler.

• Dertlerini, sevgilerini, acılarını maniler ve türküler aracılığı ile ifade ederler.

• Yörükler Devletine bağlı ve saygılı insanlardır. Zor şartlarda bile Devlete karşı asla isyan etmezler, devlete yük olmazlar, çalmazlar, çırpmazlar, fırsatçılık yapmazlar, ülkede huzursuzluk çıkarmazlar.

• Vatanseverdirler. Vatan ve millet için emek verir, yürek verir, gerekirse can verirler.

Sözün hülasası, Yörüklük Türklüğün özüdür, lakabıdır, otantik ismidir. Bu bağlamda Türkiye’nin mayası Yörüklerdir...

Son söz Gazi Mustafa Kemal'den;

Arkadaşlar!

Gidip, Toros Dağları'na bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez.

Esen Kalın...