Ülkemizde eğitim yavaş yavaş çürümüş, kokmuş, dokunduğunuz tarafları elinizde kalan bir cesede dönüşüyor.  AKP iktidarının, 19 yıl boyunca yedi ayrı bakan marifetiyle kimsenin ne olup bittiğini anlamaz hale getirdiği eğitim sistemimiz, yolunmuş kaz misali.
 

Doksan yılı aşkın tecrübeyle iki binli yıllara getirdiğimiz beş sene olan temel eğitim anlayışımız 28 Şubat’ın rövanşına kurban edildi maalesef. 28 Şubat Dönemi’nde imam hatip okullarının önünü kesme adına kesintisiz sekiz yıla çıkarılan ve tüm meslek liselerinin canını okuyan eğitim sistemimiz, AKP dönemi 4+4+4 eğitim anlayışıyla yine imam hatiplere kurban edildi. Üstelik daha önce hiç tecrübe edilmemiş milyonlarca çocuğumuzun istikbalini değiştirecek bu sistem, maalesef tartışılmadan, konuşulmadan adeta bir oldubittiyle önümüze konuverdi.
 

Kimse ne 5+3 olsun eylemleri yapan sendikaları duydu; ne de oyun yaşındaki bir çocuğu, henüz parmak kasları yeterince gelişmemiş bir yavrumuzu 1. sınıfa yazdırmanın tıbbi ve psikolojik açıdan büyük bir hata olduğunu anlatmaya çalışan uzmanları… Bir milletin bekasının teminatı olan maarif davası,  öylece uçurumdan aşağı atılıverdi.
 

8. sınıfa geldiğimizde çocuğumuz bir SBS vardı; başına gelmeyen kalmadı. Önce; “Sınav kaygısı öğrencilerimizi olumsuz etkiliyor; bir sınavla liseye geçiş doğru değil” feveranlarını dinledik. Kamuoyu bir zaman bu konular içerisinde boğuldu. Sonra bir sabah baktık ki 6. sınıftan başlamak üzere her seneye birer sınav gelmiş. Gel zaman, git zaman bu isim TEOG oldu. Yine sadece 8. sınıflarda; ancak her iki dönemde ikişer gün olmak kaydıyla. Şimdi de sadece 8. Sınıflarda iki oturum halinde bir “LGS”miz var. Tabi şimdilik!

Liselerin hali ise tam içler acısı! Tufandan önce, düz liselerin dışında bir de süper lise, Anadolu ve fen liseleri vardı. Düz liselerimizin dışındakilerde hazırlık sınıfları vardı. İngilizce yirmi dört saatti ve çocuklarımız bal gibi de İngilizce öğreniyordu. Önce 2005’te hazırlık sınıfları kaldırıldı. Ardından tüm liseler paldır küldür dört seneye çıktı. Ve en son tüm liseler Anadolu Lisesi oldu. Elimizde kala kala bir fen liseleri kaldı; onu da Proje Okulları kapsamında aça aça ucuzlattılar. 
 

Mesleki okullarımız da nasibini aldı tabi bu değişim ve dönüşüm curcunasından. Kız, erkek, sağlık demeden hepsine yapıştırdılar aynı yaftayı: “Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi” Hangi okulda kızlar okurdu, hangisinde hemşirelik bölümü vardı, bir sabah kalktığımızda sadece Kanuni, Yavuz, Zübeyde Hanım ve Yıldırım gibi isimlerin ardına eklenmiş Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi etiketli okullarla zihnimiz tarumar oldu.

Sadece bir isim geçmişten geleceğe ismini taşıyabilmişti: İmam Hatip Liseleri…

Kaldı ki her sene nasıl kayıt yapılacağı, ikinci sınıfta nasıl bölüm seçileceği, devam devamsızlığı, ödül disiplin yönetmeliği adeta meçhule giden bir gemi endişesinde bir kaos yumağına dönüşmüştü. Ve o süreçte meslek liseleri dahil tüm liselere sınavla giriliyordu.

Sonra proje okulları hariç tüm liselere “mahalli liseler” kavramı içerisinde okul puanıyla girme değişikliğini yaşadık. Meslek liselerinde geçen seneye kadar 10.sınıfta bölüm seçiyorduk; artık 9. Sınıfa bölüm seçerek başlıyoruz.

Seneye de Allah kerim! Gerçi bunca açılan mahalli liseden sonra meslek liselerimizde öğrenci sayılarımız yarı yarıya düşmüş vaziyette. Düşünün; Kocaeli gibi bir sanayi kentinde meslek liselerinde öğrenci kontenjanları dolmuyor ve meslek lisesinde meslek dersleri öğretmenlerimiz norm fazlası…
 

Şimdi tüm bu yaşanan travmalara bir de Kovid 19 belası eklendi. Çocuklarımız neredeyse 1,5 yıldır kah okulda kah evde; kah yüz yüze eğitimde kah uzaktan eğitimde. Üniversiteler ise tamamen uzaktan eğitimle geçiştirdi bu süreci. Veliler şaşkın, öğretmenlerin yarıya yakını hala aşılanmamış durumda; öğrenciler ise hiç aşılanamadı. Yarın ne olacak diye sorduğumuz hiçbir sorunun cevabı yok. Verdiğimiz her cevap bizi maalesef yanıltarak utandırıyor.
 

Oysa eğitim bir milletin beka davasıdır; gelecek planlamasıdır ve istikbale dair en kritik ve önemli yatırımıdır.

Bir milletin en büyük sermayesi sağlam bir eğitimle inşa ettiği fikri, irfanı ve vicdanı hür nesilleridir. 


Telafisi güç ve faturası çok ağır bir yola girdiğimizin artık farkına varmalıyız. Okullarımızın ve eğitim sistemimizin ayarlarıyla bu kadar oynamak, Andımızı kaldıracak kadar milli hassasiyetlerden evlatlarımızı mahrum bırakmak, milli bayramlarımızın coşkusunu ve sevincini kursağımızda yarım bırakmak akılla ve izanla anlaşılabilecek bir durum değildir.

Ve bu vahim hatalar hangi siyasi düşünceden olursak olalım hepimizin evlatları adına telafisi mümkün olmayan büyük bir kayıptır.


Bu vesileyle, eğitim davamızın hiçbir siyasi ranta ve iktidar mücadelesine kurban verilmemesi gerektiğini asla unutmamalıyız. Zira şakası yok bu işin dostlar; telafisi yok, özrü yok; hele kısa vadede çözümü hiç yok.