Sene 1990’ların sonu. Bir arkadaşıma savcılıktan çağrı mektubu geliyor. Mahkeme kapısı nedir bilmeyen arkadaşım, celp kâğıdını okurken adeta ürperiyor, birden paniğe kapılıyor.

            Daha önceden Savcı Bey’le dostluğumuzu bilen arkadaşım bana geldi. Celp kâğıdını uzattı, okudum ama yazının içeriğinde açıklayıcı bilgi yoktu, sadece çağırıyordu. Sakinleştirdim arkadaşımı: “yarın gider hem birer çayımızı içer, hem de mesele neymiş öğreniriz dedim.”

            Ertesi günü gittik Savcı Beyimizin yanına. Hoşbeş çay faslından sonra kendisine uzattık gelen çağrı pusulasını. Savcı Bey arkadaşıma şöyle bir baktı: “……. Numaralı telefon senin mi”

“Evet” dedi arkadaşım “benim telefonumun numarası.”

            Savcı Bey: “sen bu numaradan şu …. numarayı her gün taciz ediyorsun, biz bu numarayı takibe aldık” dedi.

            Durum o zaman anlaşıldı. Savcının taciz ediyorsun dediği numara, arkadaşımın her gün iş çıkışında uğradığı kahvenin telefon numarası. Arkadaşımın eşi beyinin kahvede olup olmadığını öğrenmek için sık sık o numarayı ararmış.

            Mesele anlaşıldıktan sonra Savcı Bey dostumuz: “Ülkücü kahveye gider mi ne işiniz var kahvede, zaten artık ülkücü kalmadı olanlar da ya mafyaya karıştılar, çek senet tahsilatı yapıyorlar ya da başka partilere gittiler.” dedi.

            Savcının küçümseyerek alay ve istihza ile: “mafyaya karıştılar” sözü beni oldukça incitmişti. Ben de “Ne yapsınlar…sizin beceremediğiniz işleri onlar yapıp bitiriyorlar” cevabını verdim.

***

            Hukuk düzeninde o günlerden bu güne geldiğimizde değişen pek bir şeyin olmadığını görüyoruz, hatta katmerlenerek daha da büyük boyutlara ulaştı.

            Değişen sadece daha profesyonelce işlenen mafyatik olaylar, keskin nişancılar ve devletin tepesine çöken legal görünümlü illegal yapılanmış tokatçıları görüyoruz.

            Bir önceki yazımda Başbakan danışmanı,  Cumhurbaşkanı danışmanı, SPK, Başkanı ve Milletvekili kız kardeşi, bazı gazeteciler devletin tepe noktalarında nasıl organize işler çevirip devleti hortumladıklarını yazmıştım.

            Bu anlatacağım konu ise Türk Milletine mensup zavallı vatandaşlarımızın içinden sadece birisinin Hukuk ve adaletten umudunu kesip, adına Organize Suç Örgütü Lideri denilen Sedat Peker’e vekâlet veren Nihal Olçok’un hikâyesidir.

            Nihal Olçok’un eşi Erol Olçok ve oğlu Abdullah Tayyip Olçok “Keskin Nişancılar” tarafından Boğaz Köprüsünde 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi sırasında öldürülmüşlerdi.

            Sayın Nihal Olçok bir televizyon yayınında kendisine eşi ve oğlunun nasıl öldürüldüklerinin sorulması üzerine şunları söylüyor: “Keskin nişancı var efendim, buna sniper diyorlar. Keskin nişancılar var. Ama bunun ne mahkemede konusu edildi, ne tutanaklarda var. Ama var. Tanıklar var. Sonra tanıklara konuşmayın denildi! Gazilere denildi. Çünkü bana anlatılan, Türk Ordusunda böyle bir birim, olmadığı gibi, devlet ve ordu çok mağdur olurmuş, şöyle olurmuş. Siz böyle bir şey gördünüz, sizi geldi iki üç kişi uyardı diye bu sözleri söylemekten korkuyorsanız ben sizin gaziliğinizi de sorgularım.” Televizyondaki Konuşma aynen böyle.

            Sayın Nihal Olçok eşi ve çocuğu için yıllardır o mahkeme senin bu mahkeme benim hiçbir netice alamamış. “Yoruldum artık yoruldum” diyor ve son bir umut Sedat Peker’e vekâlet veriyor.

            İşte 2022 Model Türk Hukuk sisteminin görünen yüzü bu noktada.

Sağlıklı kalın.